Google+ GERGER - ÇÜNGÜŞ (28.04.2013) - Seyyah-ı Sohbet

28 Nisan 2013

GERGER - ÇÜNGÜŞ (28.04.2013)

      Dün gece uyuduğumuz yerin rahatlığıyla kesintisiz bir uyku uyudum. Saat 6:30 gibi uyanıyoruz. Sabah temizliği ve yeni güne hazırlanmak için koşuşturma başlıyor. Hazırlıkları bitirip odadan çıkacakken dün akşamdan aldığımız meyveleri hiç yemediğimizi fark ediyoruz. Hemen muz ve elmaları  mideye indiriyoruz.

   İstasyon sahibi ve çalışanı ile vedalaşıp anı için fotoğraf çektiriyoruz. Gerçekten bize çok yardımcı oldular. Kendilerine bir daha teşekkür ediyoruz.


Tabii ki Gerger tabelası önünde de fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyoruz.


 
   Gerger yollarının google earth'da göründüğü gibi olmadığını gördük. Yollar asfalt olmasına karşın çok bozuk ve yükseklikler hatalı gözüküyordu. Daha önceden tasarladığımız bisikletle dönüşümüz Gölyurt üzerinden olsa bile aynı günde eve varmamız imkansız gibi görünüyor. Gölyurt yolundaki geçide kadar araçla gidip daha sonra bisikletle yola devam etme kararı alıyoruz. Bu yollarla mücadele etme ruhumuzun olmadığını düşünmeyin. Geziyi pazar akşamı sonlandırmamız gerekiyor. Pazartesi herkes işe gidecek.

   Dün akşam istasyondaki arkadaş, bizi gerger'e getiren pick-up sahibini aramış ve pick-up sahibinin bizi 75 Tl karşılığında Gölyurt'a götürebileceğini söylemişti. Bizde sabah düşünüp cevap vereceğimizi söylemiştik.

   Bunları düşünerek istasyonun bulunduğu noktadan Gerger merkeze doğru orta eğimli bir rampada pedallıyoruz. Rampada ter attıran cinsden tabii ki.

    Gerger çarşısı gördüğünüz gibi küçük, sakin ve şirin. Çarşının fotoğrafını çekmek için fotoğraf makinamı çıkarıyorum.



   Az ileride minibüs durağı görüyorum. Genç olanın hareketlerinden minibüs şoförü olduğunu tahmin ediyorum.
-Gölyurt'a giden minibüs yok mu?
-Ben gidiyorum. Kişi başı 7,5 Tl
-Ne zaman gideceğiz peki
-En geç 11'de gideceğim.
 Geçmiş tecrübelerime dayanarak minibüsün çok geç gitme ihtimali olabileceğini düşünüyorum. Bunu minibüs şoförüne söylüyorum.
-Ya geç gidersen. Bizi öğleden sonra oraya götürürsen pek bir anlamı yok.
-Tamam erken gideriz.

 Ekmek almaya giden Yusuf bisikletle yanımıza geliyor. Minibüsten bahsediyorum. Kahvaltı yaparken konuşalım diyor. Minibüsün hükümet konağı önünden kalktığını öğreniyoruz. Çarşıda ilerlemeye tekrar başlıyoruz.

Az ileriyoruz. Bir  başka amca(Gri ceketli)
-Nerden geliyorsunuz?
-Çüngüş'ten geliyoruz. Sengeto'dan bisikletle geldik.
-Bu ne zayıf bisiklet böyle, bari motor falan taksaydınız. Böyle gidilir mi!
-Bak bu söylediklerini yazacağım. Ona göre.
-Yaz tabii ki. Böyle gidemezsiniz bari bir motor alsaydınız.




 
Birkaç kare çektiğimde kahverengi fesli amca sesleniyor.
-Beyaz sakallının fotoğrafını çek.
   Ben de hemen çekiyorum. Ekliyor devamını
-Evlenmek istiyor. Evlenecek bayan arıyoruz kendisine.
-Bak yazarım. diye takılıyorum.
-Yaz yaz diyor.
Yazacak malzeme arayan ben, durur muyum?




 
 Selam verip yolumuza devam ediyoruz.

Kahvaltı için hamo ustanın yanındaki  çay ocağına oturuyoruz. Yusuf ve mehmet kahvaltı için bir şeyler almaya gittiler. Gelmeleri uzun sürüyor. Hafif tebessüm ve gülme arasında bir yüz haliyle geliyorlar. Ne olduğunu soruyorum. Peynirin kilosu 10 Tl ve tahinli helva 5Tl olmasına karşın fıstıklı helva 10 Tl diyorlar. Fıstıklı helvanın sade helvaya göre fiyatının %25 civarında fazla olduğunu hatırladığımı söylüyorum. Normal canım. Siz yabancılar gelmişsiniz memleketimize, sizi de öpmeyelim mi yani diye takılıyoruz birbirimize. Gülüşüyoruz.

Market işleten amca elinde kaskla geliyor. Mehmet kaskını unutmuş. Teşekkür ediyoruz.



Kahvaltı yaparken minibüs şoförü müşterileri yakın markaja alıyor ve yanımızda bitiyor. Bizde masamıza buyur edip çay ısmarlıyoruz. Tabii bu arada pazarlığımız devam ediyor. Kişi başı 10 Tl karşılığında Gölyurt'a götüreceğini söylüyor. Hani 7,5 Tl idi diyoruz. Bisikletleriniz var diyor. Bizi Hedino Meşeliğine götürmeyi teklif ediyor. Bizimde arayıp da bulamadığımız şey. Fazladan vereceğimiz 30 Tl ile bizi Hedino Meşeliğine çıkaracak. Kabul ediyoruz. Tabii ki rotamız değişmiş olacak. Gölyurt'a gidip oradan doluca köyüne ve devamında tekne ile karşıya geçmeyi düşündüğümüz rotamız bir anda değişiyor. Pek de şikayetçi değiliz.



Minibüs şoförü Mehmet Altay


 Dün bizi yolda pick-up'ına alan şoför. Yanımıza çağırıp bir çay ısmarlıyoruz. Dün ismini sormayı unutmuştuk. Emrah Ay olduğunu öğreniyoruz. Kendisine tekrardan çok teşekkür ediyoruz. Resimde de görüldüğü gibi hep gülüyor.


Kahvaltımızı yapıp çocuklarla muhabbet ediyoruz. Neden bisikletle gezdiğimizi merak ediyorlar. Anlatıyoruz. Onlar soruyor biz cevaplıyoruz.


   Sağdaki pembe bina Hükümet konağı. 



Bisiklet kadrolarının alüminyum olmasından dolayı şoförün ipi aşırı gerdirerek kadroya zarar verebileceğini düşünerek yusuf'u yukarı çıkartıyoruz.


Bu arada meraklı gözler bizi yalnız bırakmıyor. Facebook üzerinden beni ekleyince isminin Ahmet Çelik olduğunu öğreniyorum.



   Kendileriyle daha tanışamadık.


Köy minibüsü muhabbetleri :)



Minibüste birlikte yolculuk ettiğimiz amca. Daha sonra bizi evine davet edecek ve oğlu kerim ile tanışacağız. Amca anlatıyor. 1974 civarlarında askere giderken Gölyurt ile Gerger'i birbirine bağlayan yol yokmuş. Yürüyerek gitmişler askere.



Gerger'in sırtını dayadığı dağ silsilesi alp dağlarına benziyor.




Meşhur Kımıl Dağı ( Çok fazla kımıl böceği olduğu için o adı aldığı söyleniyor)



Avacık dağı solda kalıyor.



Gölyurt'a giden yolda ilerliyoruz. Geçitten geçtik ve artık hep iniş olduğunu görüyoruz.


Yenibardak köyü yakınlarında minibüs'ün taşıdığı ihtiyaçlarını alan teyze.



  Yenibardak köyünde sulama kanallarını düzelten köylüler.



Bizi evine davet eden amcanın, evinin terasındayız. Soldan ikinci amca kırıngöl köyünde yazlıkçı olarak oturan Sait Doğan ve sağdaki ise kırıngöl köyü öğretmeni. Sait amca istanbul'da oturuyor olmasına rağmen köyde ev yaptırmak istiyor. Ama usta bulamamış. Kahtaya kadar gitmiş ama maalesef ustalar köy uzak diye gelmek istemiyormuş.


  Gayet misafirperver olan amcamız yemek yememiz yönünde ısrar ediyor. Biz de kırmıyoruz. Kahverengi şeyi soruyorsanız, sizin için ben sordum. Kavrulmuş susam imiş. Bu arada tadı gayet güzeldi. Ekmekler ise mısır unu ve buğday unu karışımından yapılmıştı.




 Evdeki saz 5.1 müzik sistemi mehmet'in dikkatini çekiyor. Evin oğlu kerim 5.1 ses sistemini müzik dinlemek için kullandığını söylüyor. Mehmet film seyretmenin de güzel olacağını söylüyor. Kerim ben sadece müzik dinliyorum. Gözlerim görmüyor diyor. Hikayesini anlatıyor.
 İstanbul'da yaşıyormuş. Yüksek tansiyon tedavisi görüyormuş. 16 yaşındayken yüksek tansiyona bağlı olarak gözleri görmez olmuş. Ayakları da felç olmuş. Saz çalıp söylediğini söylüyor.
 Saza meraklı olan mehmet; tamam o zaman seni bir dinleyelim. 
Kerim kısa bir akorttan sonra başlıyor çalmaya.




Kerim can bir de kürtçe söyledi.







Can ailesi ile vedalaşıyoruz. Minibüse binip yola koyuluyoruz.




Hedino meşeliğine doğru tırmanmaya başlıyoruz.







Ve işte... Hedino meşeliğine varıyoruz ama anlaşılan buraya daha bahar gelmemiş. Bulunduğumuz noktanın rakımı 1450 m civarı.





  Bu civarda her zaman ilk karın düştüğü nokta olan avacık dağını pek seven mehmet burada bir anı fotoğrafı alıyor.



   Hedino meşeliği girişinden Karakaya Barajı...



   Karşıdaki dağa uşkun buluruz umuduyla baktık ama yok. Bu yıl uşkunlar dişiymiş. 


Yol boyunca kaynak sularının oluşturduğu şelaler eşliğinde ilerliyoruz.  
  Karagöl yol ayrımında Uzunkoru köyünden Hıdır koç ve arkadaşına rastlıyoruz. Bize karagöl'den gidip yamaç köyünü tırmanmayı öneriyor. Bahsettikleri rotadaki köprünün çöktüğünü daha önceden biliyordum. Köprünün onarıldığını söylüyorlar.Kısa bir muhasebeden sonra dedikleri rotayı takip etmeye karar veriyoruz.
 
  Tam karagölün kenarındayken Aygaaaazzz diye tüpgaz satan aracı görüyoruz. Adamların reklamı uzaydaydı ama burada bile araç dolaşıyorsa haklarını yemeyelim. Aygazım buraya kadar gelmiş diyorum.    Karagöl kenarında birkaç fotoğraf çekiyor yusuf.


Karagölden ayrılıp dereye doğru inmeye başlıyoruz.


  Keyifli bir iniş, bazı yerlerde bisikleti salıyorum. Gürcistan gezisinin iptal olmaması için tehlikeli hareketlerden kaçınıyorum.


  Yolda bizi gören atlı hemen atını koşturmaya başlıyor. Sanki sözleşmişiz de bize poz verircesine atını dörtnala kaldırıyor. Yusuf'da hemen deklanşöre basmaya başlıyor.

Yanımıza geliyor. Adının Serkan Dokuzkardeş olduğunu öğreniyoruz. Karagöl'ün altındaki hergül köyünde oturuyormuş. Atının adı Bahoz'muş ve Fırtına anlamına geliyormuş. Atı gerçekten fırtına gibiydi. Hiç yerinde durmuyordu.



Bu pozu yusuf özellikle istiyor ve başarıyor da.

Birazdan bir şeyler atıştırıp yaklaşık 400 metre yüksekliğinde  bir rampa tırmanacağız. Mataraları kaynaktan dolduruyoruz.

Dere yatağında atıştırmak için kurduğumuz pisgıletçi sofrası. :)

Karşıdaki zikzak çizen yoldan indik. Sanki rampa çıkmaktan zevk almaya başladım. :)

Yusuf geride kalan yollara bakıyor.

   Köklükaya köyünde yaşayan arkadaşımız Engin Yıldız'a telefon açıp geleceğimizi bildirmiştik. Hava iyice karardıktan sonra saat 20:30 civarı vardık köye. Engin'in babası Saim Yıldız'da istanbul'dan gelmiş. Saim dayı ile başlıyoruz koyu sohbete.


  Akşam yemeğimizi de yedikten sonra çay içiyoruz. Saat 23:00 gibi uyuyoruz. Sabah erkenden kalkıp işe gitmek istiyoruz.






2 yorum:

  1. Genç arkadaşlar,azminizi ve uğraşınızı çok beğendim.Tebrik ederim.Yolunuz hep açık olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Zaman ayırıp okumanız bizi sevindirdi.

      Sil