Google+ Pedallayarak Gürcistan 6.Gün Gori-Tbilisi (03.08.2014) - Seyyah-ı Sohbet

3 Ağustos 2014

Pedallayarak Gürcistan 6.Gün Gori-Tbilisi (03.08.2014)







Saatimi 06:15'e kurmuştum. Dün tbilisi'ye tren ile gitmeyi düşündüğümü maziec'e söylemiştim. Sebep olarakta yolların dar olduğunu söylemiştim. Kesinlikle yoldan git ve görülmesi gereken bir çok güzel yer var, ayrıca yollar geniş korkma. Tbilisi'ye kadar otoban var demişti. Bu sözlerine uyarak bisiklet ile gitmeye karar verdim. Sabah temizliğimi yapıp çamaşırlarımın kuruyup, kurumadığına baktım.



Çamaşırlarım kurumuş, hemen topluyorum. Bu arada maziec'de uyanıyor ve hazırlıklarını yapıyor. Arka bagajının üst tarafında taşıdığı ortlieb marka çantayı açıyor ve içinde çok fazla kitap olduğunu görüyorum. Neden bu kadar kitap taşıyorsun diyorum. Daha önceki turunda Ermenistan'da bir bankacı kızla tanışmış. Bu yıl ki turu da onu görmek için gelmiş. İki ay kadar Ermenistan'da kalmış. Ermenistan'da gezerken çok korkuyordum diyor. Çok sert ve ırkçılık seviyesinde milliyetçiler diyor. Evlenmeyi düşünüyormuş. Bu kitapları da o kız hediye etmiş. Onun için taşıyormuş.
  Marina sabah kahvaltısını hazırlamış ve bizi çağırıyor. Kahvaltıda peynir,tavada yumurta, domates, salatalık, bal var. Özellikle peynir kalitesi çok yüksek, ama domatesin seradan geldiği belli.
-Seyyah : Domates sera sanırım nereden geliyor? Türkiye mi?
-Marina :  Hayır burada sera var.
   Borjomi'deki doğal domatesin tadını unutamıyorum. Bahsediyorum, Evet Borjomi domatesi harikadır diyorlar.
   Kahvaltıdan sonra odaya geçiyorum. Çantalarımı hazırlarken marina dışardan sesleniyor. Dışarı çıkıyorum. Maziec gidiyor. Maziec'in bisikleti rasta renkleri olan sarı,kırmızı,yeşil ve siyah örgülerle süslenmiş. Ayrıca bisikletinin üstünde birçok küçük zil var. Bunlar giderken rüzgarda sallanıyor ve doğal bir müzik ortaya çıkıyor diyor. Kendisi de bir müzik aleti çalıyormuş. Vedalaşıyoruz ve marina ile maziec'i birlikte fotoğraflıyorum. Arkasından bende fotoğrafını çekiyorum.

Saat 09'a yaklaşırken ben de hazırlanıyorum ve hostel sahipleriyle hatıra fotoğrafı çekiyoruz. Sevimli ve sıcakkanlı insanlardı.

Dün, telefondaki Gps çipi saçlamalıyordu.  Güneş patlaması gibi birşey olduğu aklıma geldi. Bugün gayet düzgün çalışıyor. Osmand'ı açıyorum ve Tbilisi çıkış yolunu buluyorum. Saat 9 ama şehir daha tam uyanmamış. Etrafta çok az insan var.
   Kumarhane görüyorum ve fotoğraflıyorum. Böyle bir ekonomi de kumarhane, diye düşünürken, bizde de 1990 yıllarda olduğu aklıma geliyor. Büyük sosyal yıkımlara sebebiyet verdikten sonra kapatılmıştı. Kumarhanelerin Gürcistan üzerindeki etkisini, daha sonra sormak için aklımın bir kenarına yazıyorum.

Hiç acele etmiyorum. Yavaş yavaş pedallıyorum. Bu akşama kadar gidebileceğim kadar gideceğim. Uygun bir yer bulunca ya çadır kurarım ya da bir hostel bulurum diye düşünüyorum.




Fotoğraftaki binanın önüne geliyorum. Avrupa birliği bayrağını görüyorum. Acaba Gürcistan'ı Avrupa birliğine mi hazırlıyor. EUMM diye bayrakları ve araçların üstünde yazıları görüyorum. Araçların üzerinde dev antenler var. Elinde simitle binaya doğru giden birine,
-Seyyah : selam. EUMM nedir?
-Adam : Europe Union Monitoring Mission diyor.
  Avrupa görüntüleme görevi diye çevirdim. Belki haritalama vs. yapıyorlardır diye düşündüm. Daha fazla sormadım.  Bu yazıyı yazarken internette yaptığım araştırmada EUMM Rusya-Gürcistan arasındaki savaştan sonra yapılan 6 maddelik anlaşmanın gözetmeni imiş ve Avrupa birliği ülkelerinden gözlemciler varmış. Savaşta yaşam yerlerini terkeden insanları gözetleyip, kollamak, yeni hayata alışmasına yardım etmek, insan haklarını gözetleme gibi görevleri varmış. Devamlı devriye halindelermiş ki zaten Güney osetya sınırı boyunca devam eden Tbilisi yolunda iki kere araçlarını gördüm.

  Soldaki cam bina Polis merkezi, şeffaflık adına tüm polis binaları cam ve dışarıdan içerisi gözüküyor. Böyle olması güveni artırıyor.

Sanırım komple yığma tuğladan yapılmış apartman.

Sürücü kursu eğitim alanı

Gori çıkışına gelmek üzereyim. Sebze serası

Şehrin doğal gaz hatları yenileniyor. İki gece önce tanıştığım Cuma Aslan ve ekibi buralarda çalışıyor sanırım.

Hadi bakalım pedala kuvvet. Şurda Tehran'a ne kalmış ki. :)

  Arkadan korna çalarak bir araba yanıma yaklaşıyor. Arkadaki bayrağı görmüş olmalı. Ben Türkleri çok seviyorum. Sana bira vermek istiyorum dedi. Ben alkol kullanmıyorum deyince, o zaman enerji içeceği vereceğim dedi. Kabul ettim. Üretim yerine bakınca İstanbul Bayrampaşa olduğunu gördüm. Adı giorgi imiş. Numaramı istedi. Numaramı bilmiyorum dedim ama telefon numaranı sen söyle arayayım dedim. Numarasını aradım ve telefonuma kayıt ettim. Tiflis'e geldiğinde mutlaka beni ara ve benim evimde kal dedi. Tamam dedim ve bir selfie çektim. Vedalaşıp yollarına devam ettiler.

   Hava iyice ısınmaya başladı. Nasıl olsa acelem yok.

 Güzel bir ağaç gölgesinde oturup Güney Osetya tarafına baktım. Gözle görülür bir sınır göremedim. Yakındaki verimli araziler net gözükürken, nemden olsa gerek ormanlarla kaplı Kafkas dağları hayal meyal gözüküyor.

Biraz daha ilerlediğimde bu evleri görüyorum. Savaştan sonra yerlerinden olmuş insanlara yapılan evler.

Güney Osetya sınırı bu haritada gözükürken, Google maps'de gözükmüyor.

Shavshvebi köyünde bisikletli bir çocukla selamlaşıyorum.

Yoldaki uyarı ışıkları güneş enerjili.

Bu manzara artık bozkırın geride kaldığının habercisi.

Lekhura nehri, Su yok denecek kadar az.



Ksani nehri

Bir mezarlık içinde küçük kilise ve çan kulesi

Saat 14:20 civarı ve acıkıyorum. Yol kenarındaki ağaç altına masa ve sandalye atılmıştı. Ayrıca tahtadan banklar vardı. Ama masaüstü kirli olduğu ve güneş masaya vurduğu için yol kenarında oturup, ton balığı ve domatesleri yedim.

Akhaltsikhe'ye vardığım gece kaldırıma yaklaşırken, çantanın kaldırıma sürtmesi ile üstünde olduğum bisiklet yere yıkılmış ve sele bacağıma çarpmıştı.Demek ki çok şiddetli vurmuş ki bu hale gelmiş. Olay anında acısını hissetmemiştim.

45 dakikalık moladan sonra tekrar pedala kuvvet diyerekten devam ediyorum. Yolda karşıma bu tabela çıkıyor. Daha öncede turistik broşürlerde Gürcistan'ın şarabının meşhur olduğunu ve üzüm yetişen yerlerden geçen şarap rotaları olduğunu okumuştum. Turistler araçlarla şarap rotalarında ilerleyerek şarap üretilen köyleri gezip, şarapların tadına bakarak alışveriş yapabiliyorlar.

Stepantsminda yol ayrımı tabelası gözüküyor. Yarın stepantsminda'ya (kazbegi) marşutka ile gitmeyi düşünüyorum.


Mtskheta şehrine karşıdan bakıyorum. Önümde nehir Aragvi nehri, birazdan mtkvari nehri ile bulaşacak.


Jvari manastırı, tepeden bakıyor.

 Mtskheta'nın son kez fotoğrafını çekiyorum.

Trekking veya dağcılık yapanlar iyi bilir. Umut verip, morali artırmak için : hedefimiz bu dağın arkasında denir ya ben de kendime Tbilisi bu dağın arkasında diyorum. Saat 16:15 olmuş.

Zahesi yol ayrımına geliyorum. Ufak bir rampadan sonra köşeyi dönünce Tbilisi. Araçlardan korunmak için şehiriçinde yüksek tempo ile sürerim. Onun için şehire girmeden önce su içip, güzelce dinleniyorum.

Biraz dinlendikten sonra Tbilisi'ye giriyorum. Sizler için bir de video kayıtı yaptım.


  İnternette okuduğum ve adından sıkça söz edilen Tiflis Sultan Sofrası restaurantta yemek yiyebilirim diye düşündüm. İnsan gurbette memleket yemeklerini özlüyor.  Girdiğim sokak lüks markaların mağazaları ile dolu. Ayrıca bu sokakta THY'nin ofisi de bulunuyor.



Tiflis Sultan Sofrası bu sokaktaymış. Adresdeki dükkanın önüne gittiğimde kepenklerin kapalı olduğunu görüyorum. Kepenkteki kağıtta 11 gün kapalı olduğu yazıyor. Keşke facebook sayfalarına kapalıyız diye yazsalardı da buraya gelmek için boşuna pedal çevirmeseydim diye düşünüyorum. Ama herşey de bir hikmet vardır demeden de edemiyorum. Bakalım buraya geldiğim için neler yaşayacağım.

 Karşısındaki fırında börek satıldığını görüyorum. Tezgahtaki bayana cheese diyip işaret ediyorum ama anlamıyor. Qveli diyorum yine anlamıyor. Telefona yazıp, Gürcüce çeviri yapıyorum, gösteriyorum yine yok. Çattık belaya, cheese diyorum yine anlamıyor. Haçapuri diyorum. Alttan tezgahtan bir tane börek çıkarıyor. Tekrar onaylamak için cheese diyorum. Kafa sallıyor. Parasını verip önündeki kaldırıma oturuyorum. Bu arada yan tarafta oturan adamlar bana bakıyor bir şeyler söylüyorlar ama anlamıyorum. Telefonu ellerine veriyorum ve klavyeyi Gürcüce'ye çeviriyorum ama adamlar sanki ilk defa bu alfabeyi görmüş gibi davranıyorlar. Kendi kendime ya bunların beyni gitmiş yada bunlar okula gitmemişler diyorum. Okuyamadan nasıl yapıyor bunlar diyorum. Klavyeden de yazamıyorlar. Neyse diyorum.
   Kenarda oturdum ve börekten bir ısırık aldım daha çiğnemeden böreğin içinde ete benzer birşey görüyorum ve peynir olmadığını anlıyorum. Çöpe doğru sert bir şekilde fırlatıp ayağa kalkıyorum.
  Kasiyere dönüyorum. Cheese ulan cheese diyorum ama kime diyorsun ki hiç bir şeyden anlamıyor nasıl böyle lüks mağazaların olduğu bir yerde kasiyerlik yapıyor diye düşünmeden edemiyorum. Acaba bir başka ülkeden mi buraya geldi? Televizyon sayesinde chees'i herkes biliyor artık. Anlaşılan bununla anlaşamayacağız deyip umudu kesiyorum. Bakkaldan  ülkerin keklerinden ve 1 Lt Nabeghlavi maden suyu alıp içiyorum.
   Biraz sonra yanda oturan adamlar karşıdan gelenin ingilizce bildiğini işaret ediyorlar. Adam yaklaşıyor ingilizce konuşuyoruz ve diğer adamlara çeviriyor. Sonra Giuliana'nın verdiği hostelin kartını gösteriyorum. Benim osmand haritamdaki yeri gösteriyor, demek ki harita doğruymuş. Tbilisi'yi ikiye ayıran mtkvari nehri üzerinde çok sayıda köprü var. Hangisinden geçmem daha mantıklı diyorum. Çünkü gelirken çok yüksek bir köprüden geçtim. Köprüden geçmek için yaklaşık 30 metre rakımlı sert bir tırmanış yaptım. Hele de gücüm bitmek üzereyken.
 Nehir kenarına iniyor ve nehir boyunca pedallıyorum. İnsanlar nehirden balık avlıyorlar.

Mtkvari nehri üzerindeki en düşük kotlu köprüden geçiyorum.

Tepede Matsminda park gözüküyor.

Köprüden aşağı inişte 30 km civarı hızla seyrederken sol tarafımda aniden siyah bir araç belirerek solumda devam ediyor. Aracın üstündeki ışıklardan koruma aracı olduğunu anlıyorum. İçinde VİP olduğunu düşündüğüm araç arkadan bana çok yaklaşıyor ve sanki beni koruyorlarmış gibi bir izlenimle yol alıyoruz. Kendimi baskı altında hissederek kenarda duruyorum. Araçlar benzinliğe giriyor.

Tekrar devam ediyorum. Büyük ve güzel yapı Tbilisi Adalet Sarayı imiş. Gürcistan ayağa kalkmayı turizmle sağlamaya çalışıyor. Turizm gelirlerinin sürdürülebilir olması içinde güvenlik ve adaleti artırmaya çalışıyor.

Giuliana'nın verdiği adresteki Dadiani hosteli buluyorum. Hostel Liberty Square'a çıkan Dadiani sokağında. Resepsiyondaki bayan hostele giriş işlemlerimi yapıyor. Tüm hostellerde resmi kayıt yapılıyor. Sanırım bizdeki gibi polis'e bildiriliyor. Hostel ücreti 15 Lari'yi ödüyorum. Bisiklet çantalarımı gösterdikleri yatağın yanına bırakıyorum. Bisikleti de resepsiyon yanında bulunan bavul bekletme odasına bırakabileceğimi söylüyorlar.

Karnım fena halde aç, yarın stepantsminda'ya gitmeyi düşünüyorum. Cüzdanımdaki 50 Lari'nin yetmeyeceğini düşünüyorum. Mutlaka para çevirmem gerek. Hosteldeki genç turist beni döviz bürosuna götürüyor. Kurlar fena halde aşağıda. Akhaltsikhe'de 0,80 olan kur burada 0,77 oluyor. Yani 100 TL verip 77 GEL alıyorsunuz. Başka döviz bürosuda yok diyorum çeviriyorum.

Döviz bürosunun karşısındaki börekçiye gidiyorum. En sağdaki peynirli börekten istiyerek içerideki masaya oturuyorum. Tezgahtar kız böreği eline aldıktan sonra bana doğru;
-Tezgahtar : Hot!
-Seyyah : What is hot? (Gürcüce bir kelime olduğunu düşünerek)
-Tezgahtar : Hot, Hot (mikrodalga fırını gösteriyor)
-Seyyah : Yes please. Not hot. True hat
-Tezgahtar : Hot! (Kızıyormuş gibiydi)
   Android telefonumda Google çeviriyi açarak hot yazıp söylenişini dinlettim. Bozuldu.
   Gürcistan'da bayanlarla ingilizce konuşurken kelime telaffuzlarının yarısını anlayamıyordum. Sanırım kelimeleri söylerken ağızlarını ve dudaklarını kısıtlı kullanmalarından oluyordu. Sesler tam çıkmıyordu. Dudak arasından konuşuyorlardı.


Börek çeşitleri yönünden bayağı zengin ama kalite orta seviyede.


  Firavunlar burada da işbaşında. Lipton paket çay piramit şeklinde.

İki Sallama çayı tanesi 1 Lari'ye içtim. Fiyat olarak gayet güzeldi.
  Liberty Square'ın yanındaki pushkin parka gidip biraz oturuyorum ve insanları gözetliyorum. Belediye otobüsleri parkın yanındaki duraktan yolcuları alıyor. Otobüs pek kalabalık değil. Saat 20:38.
  Liberty Square (Özgürlük meydanı) Heykel ise kutsal birşeyi temsil ediyormuş ama sorduklarım tam anlamını açıklayamadılar.
*** Ekleme : Bu heykel hakkında internette yaptığım araştırmalar neticesinde çok ilginç bilgilere rastladım. Edindiğim bilgileri sizlere 7.günkü yazımda anlatacağım.

Hosteldeki yataklar düşük kaliteli yaylı yataklar.Muhtemelen Türkiye'den geliyor.
Yarın erken kalkacağımdan hostele gidip duş alıp,çamaşırlarımı yıkayıp erkenden uyudum.

Pedallayarak Gürcistan macerası devam ediyor.


Önceki günkü yazım için buraya                     .Sonraki günkü yazım için buraya tıklayabilirsiniz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder