Google+ ÇÜNGÜŞ - GERGER (26/27.04.2013) - Seyyah-ı Sohbet

26 Nisan 2013

ÇÜNGÜŞ - GERGER (26/27.04.2013)


Böyle bir rotayı pedallamak istediğimi sevgili arkadaşım, Yusuf'a anlattım. Sürprizlere açık olması dolayısıyla rotanın zorluğunu anlattım. Karşılaşacağımız çeşitli sorunlar hakkında fikir sahibi oluruz diyerekten hemen kabul etti. Yapacağımız turu Mehmet'e de söylüyorum. Hemen geliyorum diyor.




  Ayrıca Google earth verilerinin hatalı olma ihtimali de vardı. İzleyeceğimiz rotada pek kimsenin seyahat etmediğini düşünüyordum. Çünkü Adıyaman sınırı ile Diyarbakır sınırını çizen Atatürk Baraj gölü üzerinde köprü olmadığından dolayı bu köylere ulaşım zordu ve köylüler deyim yerindeyse kendi yağlarında kavruluyorlardı.


  
   Cuma günü 16:00'da işten geliyorum. Bisiklet heybeme yedek parçalar, giysiler, kamp malzemeleri vs... derken ne bulursam tıkıştırıyorum. Yeni aldığım spd ayakkabılar ve pedallar da postadan geliyor. Pedalları hemen bisiklete monte edip, ayakkabıları da giyiyorum. Dışarıda bir kaç deneme yapıyorum ve ayakkabılarla gidebileceğime kanaat getiriyorum.

  Yusuf ve Mehmet'in 26 Nisan 2013 cuma akşamı Diyarbakır'dan Çüngüş'e ulaşmaları konusunda anlaşmıştık. Saat 19:00 sularında buluşacağımız nokta olan değirmensuyu köyünün üstüne, teknik destek ekibimden Murat NAKÇİ araçla beni bırakıyor. Bagajlarımızı düzenleyip tekrardan sıkılaştırıyoruz. Arkamızdan el sallayan Murat'ı geride bırakarak, karanlık yolda el fenerlerinin yardımıyla ilerlemeye başlıyoruz. Yaklaşık 4 km kadar çok kötü stabilize yoldan aşağı iniyoruz.
   Bu arada yolun yarısındayken alabalık tesisi çalıştıran arkadaşımı arıyorum. Baraj gölünün karşı kıyısına tekne ile geçireceğine dair söz almıştım. Telefonla konuştuğum arkadaşım evine gittiğini ve çiftlikte kimsenin bulunmadığını yarın sabah 09:00 sularında geleceğini söylüyor. Sabah 06:00 gibi yola çıkmayı planlarken isteğimiz dışında gecikmeler daha ilk anda başlamış oldu.

   Saat 20:00 gibi Atatürk baraj gölü kıyısına varıyoruz. Hemen çadırları kuruyoruz. Evden getirdiğim kuru fasulye ve pilavı ısıtmak için benzinli ocağı kuruyoruz. Benzinli ocağı ilk defa kullanacağız. İlk anda ocağın üstüne benzin taşması gibi durumlar olsa da sonradan durumu düzeltip ocağı başarılı bir şekilde yakmayı başarıyoruz.




   Kuru fasulye ve pilavı mideye indirdikten sonra hemen çay yapmaya çalışıyoruz. Bu arada dealextreme sitesinden aldığım benzinli ocak hiç beklemediğim kadar iyi performans veriyor. Hemen suyu kaynatıyor. Birkaç bardak çayımızı da yudumladıktan sonra ayı ihtimaline karşı yiyeceklerimizi çadırlardan uzakta bir ağaca asıyoruz.
   Ay gökyüzünde iyice yükseliyor ve dolunay her tarafı aydınlatmaya başlıyor. Gündüz gibi aydınlık oluyor.Biraz muhabbetten sonra çadırlara girip uyuyoruz. Çadıra girip uyumak için pozisyon almaya çalışırken fark ediyorum ki yastığımı unutmuşum. Yedek elbiselerimden yastık yapıp yatmaya çalışıyorum.

   27.04.2013 günü... Sabah 05:30 gibi uyanıyorum. Diğer arkadaşları hemen uyandırıyorum. (Mehmet gece az uyuduğunu söylüyor. Zaten sağa sola dönmeleriyle çıkan hışırtılardan uyumadığı belliydi.) Çadırları toplamaya başlıyoruz. Saat 06:15 gibi arkadaşım hacı bayram ve ailesi balık avlamaya geliyorlar. Kahvaltımızı yapıp çantaları topladığımızda saat 08:00 gibi oluyor. O anda bahçesine gitmek üzere bir başka tekne sahibi Hasan Memiş geliyor. Bizi karşıya geçirebileceğini söylüyor. Bisikletleri tekneye yüklüyoruz.


   

Kamp yaptığımız kıyı geride kalıyor.



Biskletleri tekneden indirdikten sonra hazırlanıp hiç vakit kaybetmeden başlıyoruz bisiklet iteklemeye.


Biraz yol aldıktan sonra sonra yusuf ve mehmet bir kayanın üstüne çıkıyorlar. Bende fotoğraflıyorum.


Pembe çiçekleri görünce dayanamıyorlar. Hemen koklamaya başlıyorlar. Bende çaktırmadan çekiyorum fotoğraflarını.


 Göl ile köy arasındaki yolu yarılamışken Kamil Aka (büyük) ve yeğeni Şahin Aka(küçük) ile karşılaşıyoruz. Çocuklara dağıtmak için yanımızda getirdiğimiz çikolatalardan veriyoruz ve muhabbete başlıyoruz.
  Mehmet şahin'e ne olmak istediğini soruyor.
-Asker olmak istiyorum.
-Cumhurbaşkanı olmak istemiyor musun?
-Yok asker olmak daha kolay.



Yeni bisikletçilerden Şahin AKA




Yol boyunca bir kaç şelaleye rastlıyoruz. Baharın verdiği güzellik. Her taraf yeşil.




   Köye yaklaştığımızda köylülerle karşılaşıyoruz ve köyün adını soruyoruz. Köyün adı Doluca (sengeto) imiş. Köylerini Çüngüş'e bağlayan asma köprü Atatürk barajının suları altında kalmış. Ürettiğimiz sebze ve hayvanları satacak pazarımız yok. Gerger küçük bir ilçe ve çok uzak. Çüngüş çok yakın eskiden ürünlerimizi Çüngüş'te satıp doktorada Çüngüş'e gidiyorduk. Kendi paramızla yaptırdığımız köprüyü DSİ su altında bıraktı. Yeni köprüyü de DSİ'nin yaptırması gerekir diye söylüyorlar.
   Dava açıp açmadıklarını soruyorum. Hayır gerek görmedik diyorlar. Köprülerinin yeniden yapılması için Twitter üzerinden Başbakana mesaj atmışlar. Umutlular!



 Spd ayakkabımın kalleri, bacak açıma uymuyor ve açısını ayarlaması için yusuf'a doğru uzatıyorum. Alyan anahtar ile müdahale ediyor ve ortaya çıkan görüntü. :)



Doluca Köyüne varıyoruz. Göl ile köy arasındaki yaklaşık 5 km'lik yolun çoğunu yürüdük. Köyün girişindeki tahtaya oturmuştuk ki keçi sürüsü köye giriş yaptı. Geçit töreni yaparcasına keçiler önümüzden geçiyordu. Ben de bu anı kaçırmamak için hemen keçilerin arasına geçip deklanşöre basıyorum.



Köyün meraklı çocukları hemen etrafımızı sardı ve bizde çocuklara çikolata ikram ediyoruz. Tüm şehre uzak köylerde olduğu gibi burada da çocuklar çok utangaçlar.



Keçiler bitince Hacı Şahin yanımıza yaklaşıyor. Biraz muhabbet ediyoruz. Kaynının bizim işyerinde çalıştığını öğreniyorum. Bizi evine çay içmeye davet ediyor. Fazla ısrar edince kırmıyoruz.



Hacı şahin'in evinde içtiğimiz çaylardan sonra fazla oyalanmadan yola koyuluyoruz. Köyde çocuk parkını görüyoruz. Kimin yaptırdığını sorduğumuzda kaymakamlık yaptırdı diyorlar.




 Köyden çıkmaya hazırlanırken saatin 11:00 olduğunu görüyoruz. Yollar virajlı ve devamlı yükselip alçalıyor. Yolu yapanların kafalarına göre yol yaptıkları anlaşılıyor. Devamlı rampa çıkıp iniyoruz.
Yolda inekleri otlatan çocuklara denk geliyoruz. İsimlerini not defterine kaydediyorum. Özcan Aslan ve Aziz Aslan.



Ne kadar yükselip alçaldığımız bu fotoğraftan anlaşılıyor. Birkaç kaya bloku geçişinden dolayı olanlar hariç, yolu yapanların gereksizce yolu yükseltip alçalttığını görüyoruz. Yolu yapanların Enerji tasarrufu vb.. konulardan bihaber oldukları belli oluyor.



Önümüze çıkan köyde duruyoruz. Etrafta minik oğlaklar koşturuyor. Çocuklar evlerin kenarından utanarak bize bakıyorlar. Yanımıza çağırıyoruz ve çikolata ikram ediyoruz. Köyün adını soruyorum. Ortaca (Haburman) olduğunu söylüyorlar.



Köylerine bir yabancının gelmesi ile sevinen çocukların yanında bulunan ufaklığın adı Hıdır imiş. Hıdır ile muhabbeti de eksik etmek istemiyoruz ama çok utangaç davranıyor. Biraz muhabbet ve yollarda olmamızın nedenini soran çocuklara yaptığımız açıklama sonrası yola devam ediyoruz.



Mola verdiğimiz noktada bulunan bademlerden birkaç tane yerken..



Resimde görülen çoban köpeği bize doğru havlayarak gelmeye başlayınca, arkadaşlara hızlanıp çoban köpeğinin koruma alanını çabuk terk etmemizin bizim için iyi olacağını söyledim. Köpek fazla yaklaşmadan geri döndü. Zaten biz de bayağı hızlanmıştık.




Güzel bir manzara görünce hemen fotoğraf çekilmek için duruyoruz. Türkiye'nin bakir kalmış bölgelerinden. Yolda ne gelen var ne giden...



Konacık köyündeyiz. Çocuklara çikolatalarını verdik ve biraz muhabbet ettik. Saat 16:00'ya yaklaşıyor. Yanımıza aldığımız google earth çıktılarına bakıyoruz. Yolun hala 1/3'ünü gittiğimizi görüyoruz. Bisiklet km saatleri 25 km'nin üstünde yol aldığımızı gösteriyor. 



Konacık köyünü geçerken çok dik ve zikzakla çıkılan bir tepeyi aşıyoruz. Tepeyi aştıktan sonra karşımızdan bir pick-up geliyor. Çok rampa var mı? diye soruyoruz. Birkaç tane rampanın olduğunu söylüyor.



Doğa oldukça güzel ama bir o kadar da sarp.





   Sonunda asfalt yola kavuşuyoruz. Asfalt ama bayağı bozuk. Doluca köyünden geldiğimiz nokta 33 km olmuş Saat 17:00 artık geceyi geçirmek için bir köy bulmamız gerekiyor. Toplam tırmanış miktarımızın 3.000 metreyi bulduğunu düşünüyoruz. Gölü karşıya geçtiğimiz noktadan itibaren onyüzbin rampa tırmandık.



5-6 tane yokuş tırmanıp tekrar indikten sonra yolda karşılaştığımız pick-up arkamızdan görünüyor.  Hemen el işareti yapıp durduruyorum. Gerger'e bizi de götürmelerini istiyoruz ve kabul ediliyoruz.



Yolda çocuklar bizi turist sanıp para isteyerek peşimizden koşuyorlar.



Bu arada pick-up şoförü ve sonradan öğreneceğimiz merkez mahalle muhtarı olan kişi yolda tanıdıkları kişilere turist getirdik diyerekten kafa yapıyorlardı.



   Gerger'e varıyoruz. Tavsiye üzerine Hamo ustanın yerine yemek yemeye gidiyoruz. Sadece saç tava yapabileceğini söylüyor. Kabul ediyoruz. Saç tava geldiğinde bol acılı olduğunu görüyorum. Yine de yemek istiyorum ama bayağı acı. Arkadaşlar ısrarla bana acısız adana kebap söylüyorlar. Bolca et bulunan saç tava ve adana kebap için 40 tl ödüyoruz.
   Bu arada hamo usta telefonla polis arkadaşını arıyor ve şehre geldiğimizi haber veriyor. Birazdan iki genç polis geliyor ve kimliklerimizi alıp soruşturuyor. Bir kaç dakika sonra kimliklerimizi geri veriyorlar. Çadır kurabileceğimiz bir yer olup olmadığını soruyoruz. Şehir içinde çadır kuramayacağımızı ama öğretmen evinde yer varsa; kalabileceğimizi söylediler. Öğretmen evinde kalma fikrini sıcak bulmadık.Yusuf, konaklama serbestliğimizin olup olmadığını sordu. Polisler: konaklama serbestliğinin olmadığını ama gezi serbestliğinin olduğunu söylediler. Sorumluluk sahalarının Gerger tabelasına kadar olduğunu ve ondan sonra istediğimiz yerde konaklayabileceğimizi söylediler.
   Hamo usta hemen telefonla halı saha işleten arkadaşını arıyor ve halı saha kenarında çadır kurmamız için izin istiyor. Yarın sabah 8'de buluşmak ve yarın ki güzergahımızı kesinleştirmek için ayrılıyoruz. Tabii ki fotoğraf çektiriyoruz.



Yol üstündeki marketten soda ve meyve alıyoruz. Gerger'in kahta çıkışına doğru yöneliyoruz. Uzunca bir inişten sonra halı sahayı görüyoruz. Halı saha karşısında gaz istasyonuna varıyoruz. Kısa bir tanışma faslından ve neden burada olduğumuzu anlattıktan sonra, çadır kurmamıza gerek olmadığını ve istasyon binasının üst katında bulunan odada kalabileceğimizi söylediler.



Odada üç tane çekyat, tv ve kablosuz ve şifresiz internet vardı. Daha ne olsun. İstasyon sahipleri ve yanımıza gelen arkadaşları ile koyu sohbetlere dalıyoruz. Akşam temizliğimizi yapıp saat 22:00 gibi uyuyoruz. Her ne kadar çarşaf ve yastıkları kullanabilirsiniz ısrarlarına rağmen uyku tulumları ile çekyatlarda yatıyoruz.





6 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş Alpaslan abi. Daha çok heves etmeye başladım :)

    YanıtlaSil
  2. Dostum "...saat 5:30 da uyanıp arkadaşları uyandırdım..." ifadesini düzeltmeni sevgi ve saygıyla iletirim...Zira sabaha kadar uyuyamayan birini uyandıramazsın..Hatta sabaha kadar bir oyana bir bu yana haşır huşur ses şıkartıp seni de uyutmayan birini hiç uyandıramazsın ...:))
    Güzel olmuş devamını bekliyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Turumuzun gizli kalmış yönlerini dışa vurmasaydın eyiymiş. :) Kısmet olursa turun Gerger-Pütürge-Çüngüş ayağını da ileri ki günlerde yazacağım.

      Sil
  3. Alpaslan abi anlatımın son derece sürükleyici sonuna kadar nasıl geldiğimi fark bile etmedim :)diğer gezilerinde de bekliyoruz birde bizimde faydamız olduğunu yazaydın iyiydi:)MRT...

    YanıtlaSil
  4. kalemine sağlık paylaşımlarının devamını bekliyorum.

    YanıtlaSil