Google+ Pedallayarak Gürcistan 1.Gün (28-29.07.2014) - Seyyah-ı Sohbet

28 Temmuz 2014

Pedallayarak Gürcistan 1.Gün (28-29.07.2014)

   Geçen yıl çıkmak istediğim ve tüm hazırlıklarını yaptığım Gürcistan gezisini, bisikletten düşerek kolumu kırmam sebebiyle bu yıla bırakmıştım. Ani bir kararla ramazan bayramının 1.gününden başlamayı düşündüm ve uyguladım. Birkaç arkadaşıma gelme teklifi yaptım ama çeşitli sebeplerle gelemediler. Dolayısıyla turu tek başıma yapacaktım. Yalnız olmak hem daha güzel olacak diye düşündüm. Blogumda yayınlayacağım yazılar için daha rahat ve zaman sorunu olmadan sohbet edebilirim diye düşündüm. Ve yola koyulmak için hazırlandım.

   Diyarbakır'dan bayramın birinci günü akşamı saat 22:00 de Öz Diyarbakır firmasına ait otobüs ile Ardahan'a doğru hareket edecektim. Diyarbakır Pedal grubundaki bisikletsever arkadaşlarla saat 17:00'de Ninova avm önünde buluştuk. Siverek yolunda 13 km katederek, yol üstü karpuz tezgahında karpuz yiyerek semaverde çay içtik. Saat 21:30'da otogarda hazır bulunup otobüse bisikleti yükledim ve arkadaşlarla hatıra fotoğrafı çektirdim. Otobüs kaptanı yakında tiflis'e otobüs seferlerine başlayacaklarını söyledi. Bisikletim ve çantalarımın toplam ağırlığı yaklaşık 55 kg. 76 kg da ben olunca toplam yürüyüş ağırlığı 130 kg oluyor.
  Beni uğurlayan Diyarbakır Pedal grubundaki arkadaşlarıma bir daha teşekkürlerimi sunuyorum.




   Otobüs ardahan'a doğru yaklaşırken kaptanla sohbete geçiyoruz. 30 yıldır bu hatta yolcu taşıdığını ve ardahan'lı olduğunu söylüyor. Bu arada yan koltukta oturan ve Şavşat'a bağlı bir yaylada boğa güreşlerini fotoğraflamak için Ardahan'a gelen Arjantin'li bir fotoğrafçı yol boyunca manzara fotoğrafı çekiyor. Her taraf yeşil ve hayvan sayısı az denecek düzeyde. Başka bir zaman Ardahan'dan başlayan ve doğu Anadolu'yu kapsayacak bir tur düşündüğüm için Otobüsün içinden fotoğraf çekmedim.
   Ardahan yol çatağı mevkinde otobüsten inecekken, kaptan ardahan otogarına devam etmemi ve minibüslerle posofa kadar gitmemi teklif etti. Bu teklif fazladan 2 gün kazanmam anlamına geliyordu. Kabul ettim ve ardahan otogarına devam ettim. Saat 09:00 gibi otogara vardığımızda, Ahıska'ya(Akhaltsikhe) kadar giden minibüs yazıhanesine gittim ve minibüs'ün saat 11:00 gibi kalkacağını söylediler. Tatilin benim için zaman kavramı olmaması anlamına geldiği için önemsemedim.Aksine Ardahan'da bir kaç tur atarım diye sevindim. 
   Bu arada minibüs yazıhanesinde çalışan kişi yanıma geldi. Bisikletim hakkında bir kaç soru sordu ve bisikleti deneyebilirmiyim? dedi. Tabii ki neden olmasın dedim.
   Bilet ücretleri  Ardahan-Posof : 20 TL  Akhaltsikhe: 30 TL Akhaltsikhe-Tiflis ise 50 TL imiş.


   Çantalarımı garajda minibüs yanında bıraktım ve bisikletimle Ardahan'ı keşfe çıktım. Ardahan 1364 km uzunluğundaki Kura nehri kenarında kurulmuş, hayvancılık ve tarımla geçinen küçük bir şehir. Şehirde dolaşırken sınırda olması dolayısıyla rus kültürü etkilerini hissediyorsunuz.  Yönümü Ardahan kalesine çeviriyorum.



Ardahan kalesinin kapıları kapalıydı. Ancak dışarıdan görebildim. Tipik bir roma kalesini andırıyor.


 Kaleyi gezerken tur otobüsünden inenler kalenin fotoğrafını çekiyor ve etrafta dolaşıyorlar.

 Kura nehri üzerindeki köprüden Ardahan Kalesi



   Kura nehrinin oluşturduğu menderesler


Şehir merkezinde BALCI adında bir çay ocağı görüyorum. Oturup bir çay içiyorum.



Şehir merkezindeki eski yapılardan biri
Otogara dönüyorum. Otogarda iki kişi önümü kesiyor.
-Sen bisikletle Gürcistan'a gidecekmişsin.Doğru mu?
-Evet
-Ne mezunusun?
-Yüksek okul
Bunu duyan adam : Şuraya bak biz de seni okumamış, işsiz güçsüz sanıyorduk. Yüksek okula gitmiş ama adam Gürcistan'a bisikletle gidiyor.
   Gezimin insanlarla sohbet amacı taşıdığı için, bisikletin çok uygun bir araç olduğunu, Çünkü; yolda karşılaştığım kişilere selam verdiğimi ve onlarla herhangi bir konuda konuşmayı sevdiğimi anlattım. Masrafları kimin karşıladığını sordular. Kendimin karşıladığını söyledim. Tabii ki bu dünyayı kazanç kapısı gördükleri için pek bir anlam teşkil etmedi.
   Otobüse binip Ardahan'dan ayrılıyoruz.



   Çıldır yol ayrımında Akhaltsikhe'ye gidecek yolcuların gelmesini bekliyoruz. Bu arada araçtan inip, fotoğraf çekmeye başlıyorum. Diğer yolcularla ayaküstü sohbet ediyoruz. Bölgenin koyunculuk için çok uygun olduğunu söylüyorum. Evet diyor. Ama koyun bakımı zor iş. İnsanlar onun için inek besliyorlar. Çiftçi para kazanamıyor. Kasapların canlı hayvanın kilosunu 8 liraya aldıklarını söylüyor. Birçok kişi hayvan beslemeyi bıraktı. Şehirlere göçtü diyor.


Hanak'tan geçiyoruz.



   Ilgar dağına doğru yol alıyoruz. Yolda rampaları tırmanırken minibüsün hararet göstergesi gözüme çarpıyor. Motor sıcaklığı 50 dereceyi gösteriyor. Şoföre nedenini soruyorum. Termostatı söktüklerini söylüyor. Bu kadar rampayla başa çıkmanın başka yolu yok zaten.



Saat 13:00'da Serhat ilçemiz Posof'a giriyoruz.




  Posof'ta otobüsten indim. Şoför çantaları verdi ve hemen gitti. Bir baktım ki bir çanta eksik. Bisikletimi kavşağın karşısındaki karpuzcuya teslim ettim ve otostopla sınır kapısına geldim. Otobüs sıra beklerken yakaladım. Şoför otobüste yok. Arka bagajı açıp çantamı aldım. Tam sınır kapısı sınırından çıkarken, güvenlikçi yakaladı. 
-Ne aldın arabadan?

-Çanta benim otobüste unutmuştum. 
Beni getiren araç şahitlik yaptı. Paçayı kurtardık. Tekrar posof'a geri dönmek için araç beklemeye başladım. Araçlar otostopçu almıyorlardı. Bir ara bir araç durdu. Teşekkür edip bindim. Az gittikten sonra, 
-Posof'a 15 TL alıyoruz. Bilgin var değil mi?
-Bilgim yok. O zaman ben ineyim dedim. ve araçtan indim.
   Otostop için araç beklerken posof.'ta yaşayan memet abi(60) ile konuşuyoruz. Aslen Malatya'lı imiş ve 30 yıldır posof'ta yaşıyormuş. Ticaret yapıyormuş. Gürcistan'dan içki ve sigara almış posof'a gitmek için araç bakıyordu. Aracından indiğim şahıs onu tanıyormuş ama aracına onu da almamıştı. Posof'ta öyle pek samimi ilişkiler yokmuş gibi algıladım. Akhaltsikhe'de kalabileceğim yer olarak Madonna'nın hostel'ini tarif etti. Madonna'yı arayıp 20 Lari alırsın dedi? Bu arada gümrük kapısı kenarında çay ocağında jandarmalar oturuyor ve para karşılığı yolcu taşıyanlara ceza kestiklerini öğrendim.
 Yaklaşık 2 saatlik bekleyişten sonra Posof'tan beni getiren Ayfettin Güler gümrük kapısında görünüyor. Hala burada mısın? diyor. Başımdan geçenleri anlatıyorum. Gülüyor. Buradakiler hep böyle diyor. Telefon numarasını ve adresini alıyorum. Şavşat tarafına gelmeyi düşünüyorum. Geldiğimde sizi de görmek isterim dedim.
   Posof'a, bisikletimin bulunduğu noktaya vardığımızda otostop çeken bayan bisikletçiyi görüyorum. Yanına gidip sorunu soruyorum. Bisikletinin frenlerinde bir sorun olduğunu anlatmaya çalışıyor ve bisiklete böyle binemeyeceğini söyledi. Tamir edebileceğimi söyledim. Fransız mısınız dedim? Eşinin Fransız olduğunu söyledi. Facebook sayfasının velomad olduğunu söyledi. Ama otostopla gitmeyi tercih etti. Ayfettin abi, bir babalık yap ta şunu da götür diyorum. Tamam diyor. Bisikletini ve çantalarını Ayfettin abinin arabaya yükledik. Birlikte fotoğraf çekelim dedim ama cep telefonu otomatik netlik ayarı yapmamış. ortaya böyle bir fotoğraf çıktı.  Daha sonra facebook'tan baktığımda, richard adlı arkadaşıyla gezdiğini gördüm. Karşılaştığımızda yalnızdı.
   Ayfettin abiyi uğurladıktan sonra çantalarımı teslim ettiğim karpuzcunun yanına gittim.
   Bir karpuz aldım ve yarısını ancak yiyebildim. Biraz sohbetten sonra sınır kapısına doğru yola çıktım. 
   Posof'tan Türkgözü sınır kapısına doğru pedal basmaya başladım. Manzara harika ama rampalarda harika. Hele bir de benim gibi otobüste gece uyuyamamışsanız vay halinize.


 Binbaşı Emin bey mahallesine varıyorum. Ön vites kolunda bir gariplik hissediyorum. Durup bakıyorum. Vites kolu içindeki somun gevşemiş. Penseyle sıkıp gevşemesini önlemek için bırakılan parçayı somuna doğru eğerek somunu kilitledim. Yanıma Özmen Bahçeci geldi. Hollanda'da yaşıyormuş ve tatil için memleketine gelmiş. Hollanda'daki bisiklet kültürü üzerine sohbet ettik. Siemens'de fiber optik sistemler fabrikasında çalışıyormuş. Bu ara işsizmiş. İşsizlik maaşı alıyormuş. Mahalle çeşmesinden suyumu doldurmak istedim ama eşşek kadar köpek diye tabir edilen cinsten bir çoban köpeği çeşme yanına kamp atmış. 
Yaklaşmadan yakındaki bir genci çağırdım, köpeği kovaladı. Suyumu doldurdum.
  Özmen'e veda edip, saat 17:50'de yola koyuluyorum. Özmen arkamdan bağırıyor. -Pedali ters çevirme!!!
İyi de ters çevirmiyordum ki. :)
   Her nedense Türkgözü gümrük kapısında fotoğraf çekmemişim. Türkgözü sınır kapısına geliyorum. Ortadaki sundurma altındaki vezneden 15 TL'lik yurtdışı çıkış harcımı ödeyip pulumu ve küçük bir kağıt alıyorum. İsmimi vb. bilgilerimi yazıyorum ve bir sonraki bölümdeki polise kimliğimi uzatıyorum. Onaylayıp bana veriyor. Yanımda suya katılıp içilen elektrolitler olduğunu ve Gürcü tarafının sorun çıkarıp çıkarmayacağını soruyorum. Polis, Valla bilmem ki! Kafalarına göre davranıyorlar dedi. Sorun olmaz dedi.
   20 metre ilerleyerek Gürcü tarafının sınır kontrol noktasına vardım. Sportif ve genç bir polis durdurdu. Tarzanca bir Türkçe ile nereye gittiğimi sordu. Tüm Gürcistan'ı bisikletle gezeceğimi söyledim. Nerelere gideceğimi sordu. Saymaya başladım. Kazbegi dediğim de yüzü asıldı. Rusya'ya mı geçeceksin dedi. Hayır Kazbegi'ne marşutka ile gideceğim. Marşutka nedir? Minibüs dedim. Haaa Marşuti dedi. İçimden, Hadi canım marşutka dedikleri, marşuti'miymiş diye geçirdim. Her tarafta marşutka diye yazıyor halbuki. Hoş geldin komşi dedi ve beni kayıt kısmına yönlendirdi. Nüfus cüzdanımı ve kağıdı uzattım. Webcam'da fotoğrafımı çektiler. Tamam devam et işareti ile bisiklete binip yola koyuldum ki, çıkışta polis el işareti ile sağa çek yaptı. :) Arama dedi. Sonra bisikletime baktı. Bunu nasıl arayacağım diye aklından geçirmiş olsa ki sordu. Ne var bisiklette? Kamp malzemeleri dedim. Mahvolduk gibi baktı. O anda şefine dönerek Gürcüce konuştu. Şefi eliyle boş ver gönder gitsin dedi. Aramaya kalksaydı, malzemeleri döküp toplamak ve en önemlisi ne olduklarını sorması bir saatten fazla sürerdi. 
   Bana yol verdikleri gibi bastım pedala. Evet artık Gürcistan'da pedallamaya başlamıştım. Vodafone hattımdan bir kaç arama yaptım ve Gürcistan'a geçtiğimi haber verdim. 
   Sınır kapısından başlayan güzel bir asfaltta sürmeye başlamıştım. Bu arada sınır kapısının hemen kenarına petrol istasyonu kuruluyordu. Biraz ilerledikten hemen sonra dik ve yılankavi bir inişle dereyi geçtim. Geçtim geçmesine de bir de çıkması var diye iç geçiriyorum. Bu arada güneş etkisini yitirmeye başlamış ve dağların arkasında kalmıştı.  Akhaltsikhe'ye 20 km yolum var diye düşünüyorum.
   Gürcistan tarafındaki ilk rampayı biraz tırmandıktan sonra yolda yürüyen bir çiftçi görüyorum. El-kol hareketleri ile başlıyoruz yürüyerek konuşmaya. Yanımızdan geçen Mercedes'i gösteriyorum. Bu adam bayağı zengin diyorum. O gürci ben ermeni diyor. Ben de yok para diyor. Öz Diyarbakır firmasının not defterlerinden bir tanesini hediye ediyorum. Hoşuna gidiyor. Ne ektiklerini soruyorum. Patates ve her çeşit sebze ekiyoruz diyor. Zaten topraklar çok verimli. Ahıska'dan sürgün edilmiş Müslümanların yerine gelen Ermenilerden diye düşünüyorum. Vedalaşıp tekrardan yola koyuluyorum.
   Vale'ye giriyorum. Etrafta eski askeri araç hurdaları ve komünizm döneminden kalma arabalar bolca var. Vale'nin içinde soğuk komünist yapılar önünde oturan kadınlar gözüme çarpıyor. Nasıl tepki vereceklerini bilmediğim için fotoğraf çekmedim.
  Gürcistan'ın her yerinde bolca göreceğiniz rahat inekleri. Özellikle asfaltta yatmaya bayılıyorlar. Yüksek nem oranından dolayı olacak ki çimenlerde yatmayıp yolları tercih ediyorlar.
   Bankta oturan yaşlı biri. Sanırım kördü.
   Vale'den hemen sonra tepede haç dikmişler. Sanırım bolca göreceğim.
   %9 eğim ve 1240 m devam edeceği anlamına geliyor.
   Akhaltsikhe kalesi görünmeye başladı. Saatim 20:01'i gösteriyor. Tabi ki simkartım makinada olmadığı için saat güncellenmemiş. 
   Akhaltsikhe merkezine vardığımda sinek duvarına çarpmış gibi oluyorum. Gözlüğüm sinekle kaplanıyor. Daha önce görmediğim kadar sinek var. Kar gibi desem doğru olur.
   Polis merkezinin önünde duruyorum. Omuzu kalabalık yıldızlı bir polis görüyorum. Bus station diyorum, anlamıyor. Madonna hotel diyorum. Eliyle gösteriyor. Biraz ilerlediğimde gayet lüks Smart marketi görüyorum yanındaki petrol istasyonunun ışıklarına gelen sineklerin fotoğrafını çektim.
 Marketin önünde Hintli olduğunu düşündüğüm biri de fotoğraf çekiyor. El salladım hello dedim. Yanıma geldi. Birkaç lafın belini kırdık. Hintliymiş ve bilgisayar sektöründeymiş. Ahıska kalesi içinde hotel'de kalıyormuş. Sinekler konusunda yetkililerin uyuduğunu söyledi. Veda edip Madonna'nın hosteline doğru yol aldım.


   Madonna'nın hostelinin önündeki kaldırımdan çıkmak için kaldırıma yaklaşayım derken ön çanta kaldırıma sürttü ve dengemi kaybettim. Bisikletin selesi sağ bacak diz altındaki kaslarıma kuvvetlice bir darbe atarak, bisiklet yere yıkıldı.
   Madonna hostel kapısında beni karşılayıp alt katta bulunan depoya bisikletimi bıraktı. Gerekli çantalarımı yanıma alıp odaya çıkıyorum. Madonna ermeni asıllı ve 55 yaş civarında bir bayan. Para çevirmek istiyor musun? dedi. Evet dedim ve 100 TL dedim. 80 Lari yapacağını söylediler. Biraz sonra içeri biri geldi ve 79 Lari getirdi. Neden 79 Lari dedim. Düştü dedi. Neyse bu da Lariler.

  Madonna yandaki Türk lokantasında yemek yiyebileceğimi söyledi. Gürsoy'un yeri adlı lokantaya gittim. Lokantada birkaç bayan var. Gürcü asıllı eşiyle İstanbul'da tanışmışlar ve birkaç ay önce burada lokanta açmışlar. Gürsoy'dan Gürcistan hakkında bilgiler almak için birçok soru sordum.
   Gürcistan'ın çok güvenli olduğunu ve herkesin suç işlemekten korktuğunu anlattı. Arabaların kontak anahtarı üstünde dahi olsa kimse karışmıyormuş. Hapishaneler çok kalabalıkmış. Uyumak için sıra bekleniyormuş.
   Dükkan açmak çok kolay sadece ödeme kaydedici yazarkasa-pos cihazının belgesini duvara asıyorsunuz ve cihazı telefon hattına takıyorsunuz. Her alışverişte fiş kesiyorsunuz. Dükkan kirası 300 Lari imiş. Turistlere yönelik 3 GB adil kullanım kotası olan Beeline hattını sabah Beeline ofisinden alabileceğimi söylüyor.
Saç kavurma ve maden suyu söyledim ve 10 Lari ödedim.
   2 saate yakın Gürsoy'un lokantasında oturduktan sonra smart markette kablosuz internet olduğunu öğreniyorum. Smart markete gidiyorum. Bedava interneti kullanıyorum.

   Smart marketten alışveriş yapıyorum ve para üstü olarak 2 Lari alıyorum. 2 birimlik para da görmüş oluyorum. :)



   Sebzeci Levan. Bisikletim yere düştüğünde kilit anahtarımda düşmüş. Levan bulmuş bana verdi. Teşekkür ediyorum ve uyumak için hostele gidiyorum.


   Hostele gittiğimde kapı kilitli. Saate bakıyorum saat 00:20 olduğunu görüyorum. Kapıya vuruyorum. Madonna camdan bakıyor ve nerede kaldın diyor. :) Odama geçip duş alıyorum. Banyoda elektrikli şofben var. Pek temiz değil. İlk gecemiz diyerekten duşumu alıp yatakta uyuyayım derken yatağında, yaylı olmadığını görüyorum. Anlaşılan yaylı yatak daha buralara gelmemiş. Sınırı geçerek 30 yıl geriye gittiğimi anlıyorum. Zaten bunun için gelmedin mi? diyorum kendime. Uyuyorum.

Ertesi Gün yazısını okumak için buraya tıklayınız.


1 yorum:

  1. Cok güzel olmus sanki bizlerde o geziye katilmis hissine kapildik emeklerine saglik. Devaminida bekliyoruz

    YanıtlaSil