Google+ Pedallayarak Gürcistan 4.Gün (01.08.2014) - Seyyah-ı Sohbet

1 Ağustos 2014

Pedallayarak Gürcistan 4.Gün (01.08.2014)

   Sabah 07:15 gibi, güneşin çadırı iyice ısıtmasıyla uyanıyorum. Çadırdan çıkıp etrafa bakıyorum. Masis ve arkadaşı çadırlarını toplayıp gitmişler. Almanlar hala çadırlarında.  Çadırımın fotoğrafını çekiyorum. Bisikleti bagaj kısmına yerleştirip, bir de kilitle arka tekerden kilitlemiştim. Başıma gelebilecek en kötü şeylerden biri bisikletin çalınması olurdu.
   Kamp alanımız, yürüyüş güzergahlarının başlangıç noktası. Ağaçtaki işaretler yürüyüş yollarını gösteriyor.



Bir de çevresel bir video kayıtı yapıyorum.

 
Sabah kahvaltım. Tahin, domates, isli ve örgülü peynir bir de üzümlü ekmek.



   Likani'ye doğru aşağı iniş olduğundan bisikletin fren pabuçlarını kontrol ediyorum. Bisiklet güne hazır.

Yola çıkmaya hazırım. Uyandıktan sonra yola çıkmam 1,5 saati bulmuş. Güneş ışığından olsa gerek pek bir asık suratlı çıkmışım.

Dün zorlanarak geldiğim yolu, bu sabah hızlı bir şekilde iniyorum. Bagajım çok fazla sarsılıyor,kırılma riskini umursamıyor taşların üstünden, derenin içinden derken kısa bir sürede ulusal parkın kapısına yetişiyorum.




  Ulusal parkın çıkışında Apandi Lakhiyalov ile karşılaşıyorum. Nereli olduğumu soruyor. Türkiye deyince. Çok güzel diyor. Dağıstanlı ve dubai'de yaşıyormuş. Dubai'de bir şirkette CEO imiş. Evinin ulusal park yakınında olduğunu söylüyor. Müslüman mısınız? diyorum. Evet diyor. Bu yaptığın gayet güzel bir şey diyor. Bana iletişim adreslerini veriyor. Benim de adreslerimi alıyor. Vedalaşıyoruz.

  Likani'de anayol üstüne iniyorum. Dün akşam alışveriş yaptığım bakkala gidiyorum. Bakkal bayandan çay için sıcak su istiyorum. Arka bölümde kettle'a su dolduruyor. Ben dışarı çıkıyorum.Bu masada az önce oturup votka içenler vardı. Kalkıp gittiler. Daha saat 09:20 ve adamlar şimdiden başlamışlar. Kahvaltı niyetine votka içiyorlar. Sıcak su geliyor ve bakkal bayan elindeki sallama çayları uzatıyor. Para uzatıyorum. Olmaz diyor.

   Yanıma oturuyor ve biraz sohbet ediyoruz. Eşini soruyorum. Öldü diyor. Önceden öğretmenmiş. Çayımı içip, yan taraftaki çeşmeden de suyumu dolduruyorum ve yola koyuluyorum.

 Borjomi'ye geliyorum. Durup bir kaç fotoğraf çekiyorum. Mtkvari nehri ve geldiğim yön.


Borjomiye doğru tatlı bir iniş var.

   Fotoğraf çekerken Natiya,Giuliana ve Luti karşıdan geliyorlar. Bana yalnız mısın? diyorlar. Evet diyorum. Ya siz yalnız mısınız? Evet diyorlar. Kocalarınız nerede diyorum. Böyle daha iyi diyerekten gülüyorlar. Natiya bankacı ve eşi ölmüş. Giuliana ve Luti öğretmenmiş ve bekarlarmış. Luti de bisiklet kullandığını ve güney amerika turu yaptığını söylüyor. Natiya bankacı ve internete ihtiyacı olduğunu söylüyor ve wifi paylaşımını açıyorum. Ama telefonundan giremiyor. Kendi telefonumu uzatıyorum. Bir kaç kez denedikten sonra hesabının bloke olduğunu söyleyerek telefonumu uzatıyor. Defalarca Türkiye'ye gelmişler. Türkiye'yi çok beğeniyorlarmış. Konuyu din mevzusuna getiriyorlar. Dine inanmıyorlarmış ve kadınların din adına örtünmelerini 600'lü yıllarda kaldığını ve yeni çağa ayak uydurmak gerektiğini söylüyorlar. Dinin her zaman var olduğunu ve dinlerden sapmalar oldukça Allah'ın peygamberler aracılığı ile insanları doğruluğa davet ettiğini söyledim. Yine de inanmadıklarını söylediler. 
   Tiflis'de 15 Lari'ye kaldıkları Dadiani hostel'in kartını gösterdiler. Kartın fotoğrafını çektim. Pazartesi orada görüşebileceğimizi söylediler. Vedalaşıp ayrıldık.

Bir yol manzarası

Bir cenaze aracı...

Borjomi şehir merkezi gözüktü.

 Borjomi şehir merkezi. Burada teleferikle tepeden borjomi  manzarası seyretmek istiyordum. Her nedense bu şehirde kalmak istemedim. Yola devam ettim. 

Borjomi ana cadde arkasında kurulan pazar yeri. 

Pazarda satıcılar, orta yaş üstü bayanlar. Bir kaç domates alıyorum. Doğal domates kokusu geliyor.Tadı ise şu ana kadar yediğim domateslerin en iyisi. Kilosu 1 Lariydi.

Pazar yanındaki garaj. Garaj ermenice'de garaj, ama Gürcü'ce Sadguri demek.

Pazar yerini az geçince bu park ve heykelle karşılaşıyorum.Heykel ünlü gürcü yazar ilia chavchavadze'ye aitmiş. 20 Gel üstünde de resmi var.

Parkın karşısındaki ağacın büyüklüğü dikkatimi çekiyor.

Tüm şehirlerde tepelerde haç var.



  Bakuriani yol ayrımındayım. Bakuriani, doğal maden suyu, şişelenmiş içme suyu ve doğasıyla harika bir yermiş. Gitmediğime pişman oldum.

Mtkvari nehrinin borjomi çıkışından...


Şalt sahası görüyorum. Durup fotoğrafını çekiyorum. Sistemler çok eski ve bakımsız.

Yol kalitesi ve manzara olarak harika. Pedallamaya devam.

Yol üstündeki lastikçi.

 Lastikçi'de bisikletin lastik hava basıncını kontrol ederim diye duruyorum. Karşıdaki dükkanda lastiklere hava basabileceğim aparat olduğunu görüyorum. İzin istiyorum. Tamam diyor ve içeride hava aracı görüyorum. Benim gibi bir işaret yapıyor. İçeriden pervaneyi de getiriyor ve fotoğrafı yanımızdaki biri çekiyor. Gürcistan'da samsung akıllı telefonlar çok lüks görülüyor. Elinde gördüğünde oooo diye bir tepki veriyorlar. Dolayısıyla orta yaş ve üstü kullanmayı bilmiyor.

  Fotoğraftan sonra lastiklere hava basmak için dışarı çıktığımda, sönük tekerli bir bisikletle bir bayan geliyor. Bisiklet lastikleri çok eski ve yanları çatlamış. Bunların büyük sorun olduğunu söylüyorum. Bisikletin çok eski olduğunu söylüyor. Adının Mariam Gelashvili olduğunu söylüyor. Soyadını söylemekte zorlanıyorum. Birkaç denemeden sonra bana öğretiyor. :)  Lastikçinin mariam'a saygılı davrandığını hissediyorum. Mariam, yüzyıllardır burada yaşadıklarını meşhur bir aile olduklarını anlatıyor.  Borjomi'yi gezdin mi? diyor. Hayır diyorum. O zaman beni takip et, borjomiyi gezelim diyor. Teşekkür ederim, yola devam etmek istiyorum. Fotoğrafları göndermek için e-posta adresini alıyorum. Bir daha geldiğimde seni ziyaret edeceğim diyorum.  Vedalaşıyoruz.

Yol üstünde terk edilmiş bir yapı.

 Yollara devam...

Yolda bir tabela. Sanırım restaurant reklamı.

Yol üstünde bir restaurant

Yoldaki şeritler iyice daralıyor. Bazen asfalt dışında yola devam ediyorum.

Akhaldaba köyüne varmadan manzarası güzel bir yer ve yol üstü dinlenme alanındaki restaurant ve cafeler.

Akhaldaba köyündeki bisikletli çocuklar yanıma geliyorlar.

Fotoğraftaki yapıyı soruyorum. Çocuklar ingilizce kale diyorlar. Anlaşılan zamanında savunma kulesiymiş.

Dik ve kısa bir rampa çıkıyorum. Bu ağırlıkta bisikleti hareket ettirmek bayağı zorluyor. Hele de rampalarda. Sarmanishviliskari civarında iki ağaç arasına konulan bu tahtayı görüyorum. Dinlenmek için güzel yer diyorum. Yarım saat kadar mola veriyorum. Borjomiden çıktığımdan beri yol boyunca karşıdan kuvvetlice rüzgar esiyor ve ilerlememi yavaşlatıyordu. Burada esen rüzgar tatlı bir ferahlık veriyordu.

Kvishkheti köyünden geçiyorum. Asma köprünün fotoğrafını çekiyorum. Gözüme suyun içinde biri takılıyor.

Islak elbise ile çalışıyor. Yaptıklarını seyrediyorum. Suyun içindeki taşları çıkarıp sağa sola atıyor. Rafting ekibinden olabileceği aklıma geliyor.

Khashuri'ye doğru yol düz oluyor ve iki yanı ağaçlarla çevrili yolda ilerliyorum. Hava da iyice ısındı.

Yol kenarındaki otobüs durağında uyuyan veya sızmış biri

Khashuri girişindeki hayvan satıcıları. Birçok araç duruyor ve hayvanları burada kestiriyorlardı.


Khashuri'ye girip şöyle bir bakıyorum. Gezmeye değer bir şehir olmadığına karar verip şehirden ayrılıyorum.

  Khashuri bitiyor. Batum tarafından gelen araçlarla yol çok kalabalık oluyor. Çoğu zaman asfalttan aşağı inmek zorunda kalıyorum.

   Khashuri'den yaklaşık 10 km kadar sonra suyum bittiği için türk kamyon durağı yazan bir benzinliğe girdim. Birkaç kamyoncu vardı. İran'da yaşayan azerilerdenmişler. Biraz konuştuk. Derken mustafa diye biri var o Türk dediler. Mustafa dedikleri geldi. Ben Gürcüyüm,Türk değilim ama Türkleri seviyorum. Bana Türkler Mustafa adını koydular. Ben de bu adı sevdim ve kullanıyorum dedi. Arkadan bir kamyoncu
-Oğlum, Mustafa Allah'ın adı nasıl sana bıraktılar dedi.
Yanındaki, nasıl adamsın dedi. Daha peygamberin adını bilmiyorsun dedi. Muhammed Mustafa peygamberin adıdır dedi. 
Etrafta da pek hoş olmayan kadınlar dolaşmaya başladı. Ben hemen yol aldım.

   Agara'ya varıyorum. Yol üstünde geceyi geçirecek bir yer arıyorum. Bakkalda durup maden suyu alıyorum. Yan tarafta döner yaptıklarını görüyorum. Etin rengi değişik geliyor. Ete bakarken araba ile biri yaklaşıp dönerden satın alıyor. İngilizce biliyor. Nerelisin sorusuna Türkiye deyince, sen bundan alma diyor. Bu domuz eti mi? diyorum. Evet diyor. Bisikletin fiyatını soruyor. 1.000 dolar civarı diyorum. Bak benim arabam (BMW 5.28İ) 8.000 dolar diyor. Tamam, takas edelim diyorum. Gülerek ayrılıyor.

 Bakkal kız ingilizce bilmiyor. Para tutarlarında anlaşma şeklimiz ise aldıklarımı hesap makinasında toplayıp yazarkasaya yazarak fiş kesiyorlar. Ben de onu ödüyorum. Tabii fiyatları kontrol ediyorum. :) Yazar kasalar telefon hattı aracılığıyla, sanırım vergi dairesi merkezine bağlı. Şu ana kadar yaptığım tüm alışverişlerde tüm bakkallar fiş kesti. 
   Bakkal kız bana çok yardımcı oluyor. Biten su şişelerimi bakkalın arkasındaki çeşmeden doldurup getiriyor. Birlikte fotoğraf çektiriyoruz.

Bakkal önündeyken yanıma kırmızı suratlı bir çocuk geliyor. Fotoğrafını çekiyorum.

Agara yolu, Gori'ye doğru.

   Yol üstünde bir otel ve yanında benzinlik görüyorum. Benzinliğin tabelasında Paşa petrol yazıyor. Şu benzinlikte çadır kurabilirim diye düşünüyorum. Dalıyorum benzinliğe, lokanta görüyorum. Bisikleti kenarda park edip lokantaya giriyorum. Lokantada Türkçe konuşmaların geldiği masaya yöneliyorum.

  Masadakilerle tanışıyoruz. Türkiye'den bisikletle Gürcistan'ı gezmek için geldiğimi söylüyorum. Biraz garip bakıyorlar, bir kaç sorudan sonra hoşlarına gidiyor. Diyarbakırlı Cuma Aslan beni masasına davet ediyor. Ahm enerji şirketi olarak burada doğalgaz boru hatlarını yeniliyorlarmış. Lokanta da Türk usulü yemekler olduğunu görüyorum. Sulu yemek ve pilav söylüyorum. 10 Lari veriyorum. Cuma ile 3 saat kadar sohbet ediyor ve çay içiyoruz. Lokantanın wifisini de kullanıyorum. Osmand'da Gürcistan'ın yeni haritası çıkmış. Onu ve diğer programları da güncelliyorum. 
  Otelin fiyatı uygunsa kalabileceğimi söylüyorum. Resepsiyon'a gidiyoruz. Resepsiyonist gecelik 50 Lari diyor. Cuma otel sahibiyle indirim için konuşuyor ama otele Gürcü eşi bakıyormuş. Biraz sonra sonra lokantaya geliyor. Otelin geceliği 50 Lari diyor ve indirim yapmıyor. Cuma bana dönerek; çadır kurma, eğer odamdaki arkadaşlarım Türkiye'den dönmeyecekse geceyi bizim oteldeki odamızda geçirebilirsin diyor. Telefon açıyor, arkadaşları bu gece uçakla gelecekmiş. Bisikleti otelin alt katına bırakıyoruz. Odaya çıkıp duş alıyorum. Duş aldıktan sonra, bizim minibüs içinde uyuyabilirsin diyor. Çadır kur topla uğraşmaktansa kabul ediyorum. Uyku tulumun içine girip minibüste üçlü koltukta uyuyorum.

Bugünkü yol verilerim.


Pedallayarak Gürcistan macerası devam ediyor.


Önceki günkü yazım için buraya                             Sonraki günkü yazım için buraya tıklayabilirsiniz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder