Google+ Pedallayarak Gürcistan 13. Gün Lentekhi - Chvelieri - Lentekhi (10.08.2014) - Seyyah-ı Sohbet

10 Ağustos 2014

Pedallayarak Gürcistan 13. Gün Lentekhi - Chvelieri - Lentekhi (10.08.2014)

 Dün gece rahat bir uyku uyuyarak dinlenmiş olarak uyandım. Bu geceyi, Melee adlı köyde, ertesi gece ise Tsana köyünde geceleyip bir sonraki gece ise Ushguli'de olmayı düşünüyorum. Kafkasların iyice içine gireceğim için bu bölgeyi yavaş geçmeyi düşünüyorum.
 Bugün fazla yol almayacağım için saat 09:30 gibi kalktım. Dün makinede yıkanan çamaşırlarımı topladım ve çantalarıma yerleştirdim.
 Bahçedeki yaz mutfağında kahvaltımı hazırlarken, ev sahibi bayan Miranda yanıma geldi.


Biraz kültürlerimizden söz ettik. Yaşamın Lentekhi'de (Lentaği olarak söyleniyor. Ğ harfi gırtlaktan çıkan harf.) zor olduğunu söyledi. Küçük bir kasaba olduğu için ticaret gelişmemiş. Herkes kendi bahçesinden gelen ürünlerle ve hayvancılıkla geçimini sağlıyor.
 Kahvaltıdan sonra çantalarımı bisiklete montajladım. Elimi cebime attığımda çıkan 20 Lari'yi gece konaklama ücreti olarak verdim. Miranda ile fotoğraf çekip, saat 11:50 gibi yola koyuldum.
 Lentekhi'den çıkarken Babili köyünde bir kaç köpek havladıysa da bahçe çitlerini aşıp yanıma gelmediler. Artık iyice kafkas dağlarının içine girmenin verdiği hazla yavaş yavaş pedal basıyordum. Ufak bir kaç rampadan sonra asfalt yol eşliğinde yola devam ettim.

Lentekhi'den 2-3 km sonra bir grubun katamaran kanolarıyla nehirde yol almak için kanolarını kurduğunu gördüm. El ile selamladım. Onlarda meraklı gözlerle bana bakarak selam verdiler.

  Biraz daha yol aldığımda hayvanlarını otlatmaya götüren Mariami Qurasbediani ve kardeşlerini gördüm. Havadan sudan memleketten sohbetler ettik. Kardeşiyle beraber bir fotoğraflarını çektim.

Mariami birlikte fotoğraf çektirelim dedi ve o anda baltasını kaldırmış.


Karşıdan gelen köylü hadi beni de çek gibi hareketler yaptı ve poz verdi. Çok neşeliydi.

Sanırım eşiydi. Çok utangaç duruyordu. Fotoğrafını çekerken eşine bakıyordu.

Tekrar bisikletime binip yavaş yavaş yol almaya başladım.
Mariami'nin kardeşinin sürdüğü boğa karşı yönden gelen boğa ile karşılaştıklarında birbirlerine toslamaya başladılar. Yolun diğer tarafından geçmek için ilerlediğimde, dövüşen boğalardan biri, diğer boğanın tos vurmasıyla geri geri benim üstüme doğru gelmeye başladı. Bana çarpmamaları için daha hızlı pedal çevirdim. Boğanın arka ayağı bisikletin arka jantına değdiyse de beni deviremedi. İlerleyip durdum ve bisikleti kontrol ettim. Herhangi bir sorun yoktu.


Bu arada Mariami ve kardeşleri yanıma geldiler. Boğanın bana çarpma anının fotoğrafını çektiniz mi;? diye sordum. Çekmemişler.

Eski bir depodan yapılmış otobüs durağı.

Yolun hemen kenarında akan nehrin gürültüsü eşliğinde pedal çevirmeye devam ediyorum.

 Hava tatlı sert 20 °C civarı, tam bisiklet havası denen türden. Lentekhi üstünde yağmur bulutları var ama bana doğru gelmiyorlar.




Her taraf yemyeşil.

Ufak bir şelale görüyorum. Elimi yüzümü yıkadım.

Böyle güzellikleri görünce oturup etrafı seyrediyorum.


Bu güzel köprüyü gördüğümde ise fotoğraflayıp Facebook sayfamda paylaşıyorum.

Nehir yukarı çıktıkça zayıflıyor.

Geldiğim yola bir bakış.

Sol taraftan gelen Cholshura nehri, 20'den fazla nehrin döküldüğü Tskhenistskali nehri ile birleşiyor.

Bu yol üstündeki köprüler kısa süre önce yenilenmiş.

Chvelieri köyüne yaklaşıyorum. Şu rampayı aşmam gerek.

Bu fotoğraf ise aştığım yolları gösteriyor.

   Bu işaretleri ilk defa gördüm. Burası "Kvemo Svaneti" bölgesi. Yani Aşağı Svaneti. Bunların bir sonraki yerleşim birimine kadar olan kilometreyi gösteriyor zannettim ise de bölge sınırını gösterdiğini, Yukarı Svaneti bölgesine girdiğimde anladım.

  Yol kenarındaki bu çeşme çok hoşuma gidiyor.

Özellikle de su yalağının ahşaptan olması ve yılların eskitmişliği ap ayrı bir hava katıyor. Uzun yıllardır burada olsa gerek. Kimsenin tahrip etmemesi ayrı bir güzellik. Buraya kadarki yolculuğumda, insanlara genel faydası olan yapılara bir başkasının zarar vermediğini görüyorum.

Sol tarafta kesilen otları eski Rus askeri kamyonetine yükleyenleri görüyorum. El sallayarak selam verdim. Onlarda selam verdi.

Chvelieri köyünün içinden geçerken bir bakkal gördüm. Hadi şuradan bir şeyler alayım da paramdan bunlarda nasiplensin diye düşündüm. Çok zengin olduğumu zannetmeyin. İçimden gelen bir iyilik isteği ile gelişti.
  Bakkal'a yaklaşıp raflara baktığımda bakkalda kimse yoktu. Gelen yaşlı kadına çikolata dedim. Sami Lari(3 Lari) diyerek 80 gr'lık bir tablet çikolata çıkarıp masaya bıraktı. Elimi cebime attığımda çıkan sadece 2 Lari metal paraydı. Bisiklet çantamdan cüzdanımı almak için çantamı açtım. Eyvah! Cüzdanım Lentekhi'de kalmış. İçim çok tuhaf olmuştu. Bir an nüfus cüzdanım, param, kredi kartlarım ve Gürcistan'a giriş belgem olmazsa ne yaparım diye düşündüm. Bakkal kadına cüzdanımı Lentekhi'de unuttum dedim. Kadın ingilizce biliyormuş. Yan evden genç bir erkek çağırdı. Ona cüzdanımı Lentekhi'de unuttuğumu ve gidip alıp geri dönmek için bir taksi yok mu? diye sordum.



- X :Taksi var da sen de para var mı? dedi. (Buradaki halk bisikletle gezenleri parasız zannediyor. Bu da sizin soyulma riskinizi düşürüyor.) Paranın otelde kaldığına emin misin? Kesinlikle paranı bulabilecek misin?
-Seyyah : Para var ne kadar olur?
- X : Taksi bulmamız gerekiyor.
Bir dakika kadar sonra bakkala bir otomobil geldi. Evden gelen adam onunla konuştu. Bana dönerek.
-X : Sen ne kadar verirsin?
-Seyyah : Satıcı sizsiniz. Siz fiyat söylersiniz. Hoşlanırsam tamam derim.
-X : 40 Lari diyor.
-Seyyah : Çok fazla biraz düşsün.
-X : 30 Lari
-Seyyah: 15 Lari . Toplam 26 km.
-X : 30 Lari son fiyat.
  Bu fiyatın çok fazla olduğunu biliyordum. 13 km rampa tırmanarak buralara geldim. Bir daha geri dönmek hoşuma gitmiyordu. Bu 1 günümün kaybı anlamına geliyordu. Ama mecbur döndüm tabii. Başka şansım da yoktu ki!

  Chvelieri köyünden aşağıya hızla bisikleti bıraktım. Çıkışta geçtiğim çeşmeden sonra bozulan yolda taşların üstünden geçerken sol ön çantamın yerinden çıkıp sol tarafa doğru yuvarlandığını fark ettim. Bisikletin arka tekerinin altına girmesi tehlike oluşturabilirdi. Çantayı kontrol ettiğimde bir askı kancasının koptuğunu gördüm. Yerine takıp bir daha çıkmaması için ortasından ön bagaja kemerle bağladım. Bisiklete binip tekrar hızlanınca bu seferde sağ çanta sağa doğru savruldu. Kontrol ettim sorun yoktu. Yerine takıp iple bağladım. Yoluma yine hızlı bir şekilde devam ettim.

  Yolun yarısında, asfalt olan kısımda Lentekhi'den iki kişinin Ushguli'ye doğru gittiğini gördüm. Beni görünce; Harika! diye bağırarak bana doğru koşmaya başladılar. Bir an önce cüzdanıma kavuşmak istememden dolayı yolun sağına doğru yanaşıp, hızımı 50 km/S civarına çıkardım. Yoldakiler bana yaklaşarak çak yapmak ister gibi ellerini havaya kaldırdılar. Eğer, onlara beşlik çakarsam dengemi kaybedebileceğimi düşündüm. Daha da kötüsü onların elimi tutup beni aşağı çekme ihtimalini düşünerek yanlarından hızlıca geçtim.
 
   Giderken botlarını toplayan ekip işlerini bitirmiş ve botu suya indirmek için taşıyorlardı.



   Dün gece kaldığım eve gittiğimde, acaba cüzdanımı bulabilecek miyim? Bulamazsam ne yapacağım? diye içimden düşünerek yol almaya devam ettim.
   Lentekhi'ye girdiğimde beni giderken görenler, neden döndüğümü merak eder gözlerle bakıyorlardı.
  Lentekhi'de kaldığım eve döndüm. Miranda ve bir kaç kişi masada oturmuş yemek yiyorlardı. Beni görünce ne oldu diye sordular. Cüzdanımı odada unuttum diyerek koşarak üst kata çıkıp odaya gittim. Yatağın toplanmadığını gördüğümde sevinçten havalara uçuyordum. Yastık kılıfının içinden cüzdanımı alıp içindeki paraları kontrol ettiğimde keyfim yerine gelmişti.
 Alt kata inip Miranda'nın yanına gittim.
-Miranda : Ne oldu?
-Seyyah : Cüzdanımı unutmuştum. Geri dönmek zorunda kaldım.
-Miranda : Bu akşam ormana dönecek misin?
-Seyyah : Bugün bu kadar heyecan yeter. Bu gece burada kalmak istiyorum.
  Bunu duyan Miranda sevindi. Mutluluğu yüzüne yansıdı. 20 Lari kazanması demekti ve fena para değildi.

  Masada Nino(aşağıdaki resimde mavi elbiseli) ve kardeşi Sophie(alttaki resimde gözlüklü olan) oturuyordu. Yemekte patates kızartması ve yoğurt vardı. Miranda, benim için bir tabak bıraktı. Ortadaki patatesten biraz tabağıma koyarak yemeye başladım. Sophie, yemeğin yanında bir bardakta şarap içiyordu
  Miranda'ya masadakilerin kim olduğunu sordum? Akrabalar dedi.
Nino ile konuşmaya başladım.

-Seyyah : Dün akşam sizinle tanıştık mı?
-Nino : Hayır.
-Seyyah : Dün Zviad'ın, aşkım diye tanıştırdığı siz değil misiniz?
-Miranda: Hayır! O akraba.  diyerek söze karıştı. Sesinde de tedirginlik ve heyecan vardı.
-Seyyah : Dün akşam Zviad bir kızı aşkım diyerek tanıştırdı. Size benzettim.

 Bu soruyu sorduğumda masa buz kesmişti. Çok kötü bir şey söylediğimden yüzlerinin asıldığını anladım ama acaba niçin bozuldular. İrdelemek için;

-Seyyah : Acaba kötü bir şey mi söyledim. Sen Zviad'ın aşkı olamaz mısın?
-Miranda : Hayır! O akraba. Evlenemezler.
-Seyyah : Siz akrabanız ile evlenmiyor musunuz? Dininiz mi? Kültürünüz mü? Bunu engelliyor?
-Nino : Dinimizce akraba ile evlenmek yasak.
-Seyyah : 1.kuşak, 2.kuşak veya 5. kuşak diye bir sınır var mıı?
-Nino : Hayır! Akraba olduğunuzu biliyorsanız evlenemezsiniz.
-Seyyah : Sizi üzdüğüm için özür dilerim.
-Nino : Sorun değil.
-Seyyah : Biz müslümanların kimlerle evlenebileceği kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de yazılı.
-Nino : Ben müslümanları severim. Temiz insanlar.

Bu sohbet ile aklımdaki sorulardan birini çözmüştüm. Nasıl mı?
  "Yıllar önce İzmir'de arkadaşıma, kızkardeşim ile amcaoğlu'mun evleneceğini söylemiştim. Aaaa nasıl olur evlenemezler. Bizde kimse akrabalarla evlenmezler demişti. Ama herhangi bir yasak yokken neden bunu ailenizde yasaklıyorsunuz diye sormuştum ama doyurucu cevap alamamıştım. Bunun uzun yıllardan gelen bir kültür olduğunu anlamıştım. "
  Bu olayı yaşamamla, aklıma izmir'deki arkadaşımla konuşmam gelmişti. Arkadaşım ve ailesi daha önceki dinleri olan Hıristiyanlık öğretilerini farkında olmadan devam ettiriyordu. Sonuçta kültür denilen şey nesilden nesile aktarılan birikimlerdi. Bunları sorgulayarak kabul etmek size kalmış.

-Nino : Adın nedir?
-Seyyah : Alpaslan. Korkusuz güçlü anlamına geliyor.
-Nino : Benim için söylemek zor. Aslan diyelim.
-Seyyah : Aslan sizde de aynı anlamda mı?
-Nino : Evet.
-Seyyah : Peki! sizin kitaplarda Malazgirt savaşı veya Selçuklu imparatorluğu geçiyor mu?
-Nino : Hayır. Bilmiyorum. Benim tarih bilgim pek fazla yok.
Seyyah : Tarihte Gürcistan diye bir devlet var mıydı? Sizler kimsiniz?
-Nino : Gürcistan 12. yüzyılda David Akhmeneshebeli tarafından kurulmuş. Uratularla da bağımız var. Eskiden kapadokya'da yaşarlarmış. Çok fazlada bilmiyorum.
-Seyyah : Bico ne demek biliyor musun?
-Nino : Evet. Genç çocuklara denir veya birine kızdığında dersin.
-Seyyah : Bizim ülkemizde "Hop Bico Hopla Bico" diye bir türkü vardır. Bico'nun anlamını hep      merak etmişimdir. Burada öğrendim.
Bico türküsünü dinlemek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Gürcülerin kullandığı anlamda Bico videosunu seyretmek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
-Nino : Hopla bizde de aynı anlamda kullanıyor.

   Demek ki bizim Gürcülerle bir kültür bağımız var diye düşündüm. Nino'nun tarih bilgisi yetersiz olduğu için bu bağın nereden gelebileceğini Svaneti'de bulabileceğimi düşündüm. Dağlarla çevrildiği ve savunması kolay olmasından dolayı geçmişte moğollar gibi büyük orduların giremediğini düşündüğüm Svaneti'de sorularımı cevaplayacak birilerini bulabileceğimi umuyordum.

Nino, hayatı sorgulayan bir kişiliğe sahip. Hıristiyanlıkta 2 kadeh şaraba izin varken, neden insanlar fazla içiyor diye düşündüğünü ve bir terslik olduğunu söyledi.

Bisikletimle rampaları çıkarken yaşadığım zorluğu, bisikletin zincirinin yağsızlığına bağlamıştım. Miranda'dan Nino aracılığı ile yağ istedim. Miranda motorlu testere yağı getirdi ve hemen kullanmamı ve bidonu geri vermemi istedi. Eşi görürse kızacağını söyledi. Hiç yoktan iyidir diyerek zincire yağı sürttüm ama yağın kalın olması dolayısıyla zincirin iyice kirlenmesi gibi bir durum da vardı. Zincir iyi dönsün  de gerisi hikaye diyerekten Mestia'ya vardığımda oto yıkamacıda bisikleti yıkattırırım diye düşündüm.

  Biraz sonra Miranda'nın eşi yanımıza geldi. Selamlaştık ve merhabalaştık. Nino, Cerrah olduğunu söyledi. Hayvan cerrahı mı? dedim. Hayır! insan cerrahı dedi. Bu kadar küçük bir yerde cerrah nasıl olur dedim. Belediye de çalışıyor ve ameliyathane de var dedi. Doğrusu şaşırıp kalmıştım. Her nedense gidip mekanı görmek aklıma gelmedi.

  Bahçeden tavuk yemleme sesine benzer sesler duyunca Miranda'nın tavukları yemlediğini gördüm. Telefonu Nino'ya vererek video çekmesini istedim.



    Bisikleti topladıktan sonra Miranda'ya beni Chvelieri köyüne kadar araçla bırakırsan kaç para istersin dedim. 30 Lari cevabını aldım. Gidiş-geliş toplam 26 km ve sizin araçların motoru büyük olduğu için tahmini 100 km'de 8 litre yaksa, ortalama 2 litre yakıt yapar. Bunun da parasal karşılığı 4,5 Lari yapar. Benden çok para istiyorsunuz dedim. Nino ile yalnız kaldığımızda aslında taksi ücretinin 10 Lari olduğunu ama sen turist olduğun için 30 Lari istiyorlar dedi. Ben de farkında olduğumu söyledim.
  Marşutka (dolmuş) var mı diye sordum. Melee köyüne kadar öğleden sonra giden bir minibüs olduğunu söylediler.
  Buralara gezmeye gelmişim dolmuşa binip kafkas dağlarıının en güzel yerlerini pass geçmem pek doğru olmaz. Pedallamaya devam diyerek yarın sabah erkenden yola çıkacağım.

   Bu günlerde israil, Filistinlilere devamlı saldırı yapıyor ve insanları katlediyordu. Nino ile bunları konuşurken, Gürcistan başbakanı'nın televizyonda Türkiye'ye gitmeye korkan israil'lileri ülkesine davet ettiğini söyledi. İHH derneğinin başkanının televizyonda yaptığı konuşmayı anlattım. Eğer isral saldırılarına devam ederse, müslümanların da israil'lilere saldıracağını söylediğini söyledim. Bunu duyduğunu söyleyerek, Türkiye'de Rize'ye tatil için giden israil'linin artık Gürcistan'a tatil için geldiğini söyledi.
 
  Tsqaltubo'dan çıkışta bir genç kızın, beni Rumi olarak tanımlamasını sordum. Eskiden Anadolu topraklarında Rum devleti olduğunu anlattı. Sizin tarihiniz nasıl? Tarihte Gürcistan diye bir devlet var mıydı? diye sordum
  Gürcistan'da yaşayanların, baskılar yüzünden Kudüs'ten Anadolu'da Kapadokya'ya geldiklerini oradan da şu anki topraklara yerleştiklerini ve Gürcistan'ın kurucusunun David Akmeneshebeli olduğunu söylüyor. Kraliçe Tamar'ın ise David Akmeneshebeli'nin torunu olduğunu anlattı.



Nino ile uzun uzun sohbet ettik. Akşama doğru Ghomi adlı yemeği yapacaklarını söylediler. Adını Tbilisi'de bir bisikletli gençten duyduğumu ama tatmadığımı söyledim.

Ghomi adlı yemeği mısır ununun, su ile karıştırılıp, biraz pişirilmesi ile servise hazır hale geliyor.

Sophie ve Miranda benim için Ghomi yapıyor.

Ghomi'nin üstüne peynir diziliyor ve peynirle beraber yeniliyor. Nino peynirleri dilimliyor.

Nino'nun güzel gülümsemesi eşliğinde peynirler servise hazır. Bu bölgedeki peynir gibisini daha önce hiç yemedim. Tadı anlatılamayacak kadar iyi.

Ghomi yemeye hazır. Tencerede duran sos ile servis ediliyor.


Ghomi yemeğinin tadı fena değil. Yenilebilinir türden.

Miranda şeftalileri şişeye koyup konserve yapıyor. Bizdeki gibi kilitli kapak olmadığı için, kapak kapatma aletini kullanıyorlar. Bizim ülkemizdeki hazır kapakları anlattım. Gürcistan'da o kapaklardan yokmuş.


Miranda benim için çay demledi. Kullandığı Maryam marka çay Azerbaycan'da üretilmiş. Çayı porselen demlikte demlemeleri çaya ayrı bir tat vermişti.


Herkes dağılmış ben ise internette yarın gideceğim rotanın fotoğraflarına bakıyordum. Saat 9 civarı Nino yanıma geldi. Evin mutfağındaki ampulü tamir edebilir misin? diye sordu. Tabii ki diyerek kabul ettim.
 Mutfakta bulunan abajura baktığımda 30 yıldan daha yaşlı olduğunu gördüm. İçindeki duy paslanmış, dış plastiği ise sertleşmişti. Çok eski üretimli ve çok kalitesiz gözüken Rus malı ampülü takma deneyimim ampulün cam kısmının hava alması ile sonuçlanınca, Nino, Miranda'nın eşinin ampülün kırılmasına, cimriliğinden dolayı kızabilir. Abajuru söküp evde bulunan diğer duylardan birini takıp, mutfağı aydınlattım. Buna çok sevindiler. Ben duyu değiştirirken Nino ise elektrik anahtarı başında aç-kapa çıraklığımı yapıyordu.
  Dışarıda biraz daha oturup odama doğru geçtim. Bugün yaşadıklarımı düşünürken,
"Allah sevdiği kuluna eşeğini kaybettirir, sonra buldururmuş." sözü aklıma geldi.
 Yatağa girip uyudum.




Pedallayarak Gürcistan macerası devam ediyor.



Önceki güne ait yazım için buraya          Sonraki Günkü yazımı okumak için buraya Tıklayabilirsiniz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder