Google+ Pedallayarak Gürcistan 2.Gün 1. Bölüm (30.07.2014) - Seyyah-ı Sohbet

30 Temmuz 2014

Pedallayarak Gürcistan 2.Gün 1. Bölüm (30.07.2014)

   Sabah saat 10:00 gibi madonna'nın hotelinde gözlerimi açıyorum. Gece aralıklarla uyudum. Pek iyi olmayan bir yatak olduğundan, uyku kalitem düşüktü. Bugün Gürsoy ile telefon hattı almaya Beeline ofisine gideceğiz. Dün gece prize taktığım şarj cihazlarını ve diğer eşyalarımı toplayıp çantama yerleştirdim. Çantalarımı alıp bisiklete montajladım. Hotel'in hemen yanındaki Gürsoy'un lokantasına gittim.
   Gürsoy bisikletteki yükü görünce şaşkınlığını gizleyemedi.Bisikletimle bir fotoğrafını aldım.


Bir de içeride fotoğrafladım.

Gürsoy bir kahvaltı tabağı hazırlayıp getirdi.

Şırnak'tan gelen organik tahini ketçap şişesine doldurup, gezi boyunca yanımda taşıdım ve acıktığımda hep yedim. Türkiye'ye döndüğümde hala bitmemişti. :)

Doğrusu bu kadar içecek çeşidini beklemiyordum. Sağda üstten ikinci sırada bulunan doğal maden suyu markası olan Nebaghlavi'yi çok sevdim. 1 litresi 1 Lari civarında satılıyor.İçimi çok güzel.

   Kahvaltımı yaptıktan sonra dışarı çıktım. Dışarda bir kalabalık vardı. Selamlaştık. Nereden geldiğimi sordular. Athuda=Neredensin gibi bir anlama geliyor. Türkiye deyince güzel dediler. Bisikletle tüm gürcistan'ı gezmek istediğimi öğrendiklerinde şaşırdılar. Bisikletin fiyatını sordular. 2.000 TL civarı dediğimde, oooo gibi sesler yükseldi. Anlaşılan bunlar için çok paraydı. Bu işten para kazanıyor musun?. Devlet buralara bisikletle geliyorsun diye sana para veriyor mu? gibi sorular sordular. Hayır cevabını aldıklarında daha da çok şaşırdılar. Tüm masrafları kendim ödüyorum dedim. Garip garip baktılar. Bu tür sorulara gezim boyunca muhattap oldum.
   Sohbet devam ederken yanıma 3 Türk geldi. Tiflis'de hurdacılık yapan,
-Buralar çok tehlikeli seni paran için öldürebilirler. Buralarda tek başına dolaşma.
 Tiflis'e doğru gideceğimi söylediğimde yollar tehlikeli seni yolda soyarlar.
-O kadar değildir dedim. Kendimize göre de savunma çözümlerimiz var.
-Adamlar savunma mavunma anlamaz direk silahla öldürürler.
Zaten az sonra yaşayacağımız garanti değil ki, Allah'tan başkasından korkmamak gerek. Nasibimizde ne varsa görürüz dedim.

Yüksek sesle konuşmaya başladılar. Tartışmaya benziyordu. Kamera kaydı yaptım.

Yan taraftaki un satış dükkanına doğru gittim.



   Lokantaya döndüğümde hurdacının anlattığını, Gürsoy'a anlattım. Hadi canım abartmış dedi. Sana dokunmaya kimsenin yüreği yetmez dedi. Bisikletimi lokanta önünde bırakıp, Gürsoy'la birlikte taksiye binip telefon hattı almaya gittik.

2 km kadar kısa bir mesafeydi ve 2 lari ödedim. Beeline Ahıska ofisi.

   Beeline ofisinde çalışan bayanlar ingilizce bilmiyorlardı. Gürsoy'da gürcüceyi çok iyi bilmiyordu. Eşini arayıp sınırsız internet isteğimizi iletmesini söyledi. Gürsoy'un eşi telefonla Beeline'daki bayanla görüştü. 20 lari verdim. 3,5 lari sim kart+7 lari sınırsız(3 GB adil kullanım kotalı) internet ve geri kalanı da kredi olarak hatta yüklettim. Kimliğimle hattı adıma kaydettirip listeden istediğim numarayı seçtim. Hat açılıp mesajlar gelmeye başlayınca rusça olduğunu gördüm. İngilizce dil kullanımını sordum. Öyle bir uygulama yokmuş. Rusca mesajlar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum. Amannn ne olacak diyorum.

   Gürsoy lokantasına dönüyor ve ben çarşıyı gezmeye başlıyorum. Biraz ilerledikten sonra büyük bir park görüyorum. Yanındaki cafe'deki gence tuvaleti soruyorum. Arkada diye işaret yapıyor. Binanın arkasına gittiğimde, şok oluyorum. Tabelada bayan wc işareti var ve kapı şeffaf camlı, içerisi gözüküyor. Yan tarafta tabelasız yine şeffaf camlı bir tuvalet var ama kilitli.Tekrar dönüp tuvalet kilitli işareti yapıyorum.

 Başka bir yönü gösteriyorlar. Biraz ilerledikten sonra polise soruyorum. Gösterdiği yöne gidiyorum. Terk edilmiş bir pazar yerini andırıyor. Yıkık dökük ama hala birkaç dükkan var. Bir daha soruyorum. Arka sokakda bir yeri gösteriyorlar. Tuvalet tabelasının olduğu yapıya giriyorum. İkinci bir şok daha!!! Tuvalet bölmeleri 1 metre yüksekliğinde sadece duvarlar. Ayrıca bölümlerin kapısı yok. Bir belgeselde Pakistan'da buna benzer birşey görmüştüm ama Gürcistan'da beklemiyordum. Şaşkınlığımı çabuk atıp hemen ayrıldım.
   Az ilerleyince şok dalgaları devam ediyor.Yaşlı adam bizim Türkiye'de çöpe attıklarımıza benzerleri burada satıyor. Ülkenin ekonomik göstergesi bu diyorum.

Hemen yan tarafta, para atılınca hareket eden kolla sözde hediye kazandığınız makine.

   Akhaltsikhe bölgesinin başkanlık binası. Gürcistan etnik olarak ayrılmış yerel yönetimlere sahip. Daha sonraki yazılarda göreceksiniz ki yol kaplama yapısı değiştiğinde başka bir yerel yönetim sahasına girdiğinizi anlıyorsunuz.

Başkanlık binasının bulunduğu meydanda komünist dönemden kalma apartman, bizde de buna benzer bolca eski devlet yapısı var.


   Meydandaki Rustaveli  heykeli.


Şehirlere hakim tepelerdeki kiliselerden biri

Rabat kalesi. Tika'nın verdiği destekle yenilenmiş.Altın kubbe, Cami'ye ait.

Biraz aşağıya iniyorum. Tamar mepe anıtı ve arkasında kilise.

Türkiye'de doğup ahıska'yı ikiye bölerek kura nehri ile birleşen çay, Türkiye'deki adı Posof çayı iken Gürcistan'daki adı Potskhovi.


Yerel yönetim binalarından biri hızla yenileniyor.

 Ahıska polis merkezi, şehrin merkezindeki bina tamamıyla cam ve dışarıdan bakıldığında içerisi gözüküyor. Saakashvili zamanında yapılan reformlarla polis şeffaflaşmış. Polisler sol göğüslerinde kamera taşıyorlar.
 Az ilerlediğimde bir türk ile karşılaşıyorum. Adı Murat Şahin. Aktaş sınır kapısında çalışıyormuş. Aktaş sınır kapısının açılması hakkında konuştuk. 29 ekim'de açılacak diyorlar dedim. Yetişmeyeceğini düşünüyordu. Evet diyorum. Daha önce ağustos ayında açılacağını söylüyorlardı Ama açılmadı. Eğer açılsaydı rotam, aktaş sınır kapısından geçecekti diyorum. Karakaya barajında çalıştığımı öğrenince, 1983-1986 yılları arasında kamyonla karakaya barajına çimento çekiyordum dedi. Rastlantıya bak diyorum. Dünya küçücük olmuş. Ahıska kalesine gitmemi öneriyor.
-Sıradan bildiğin kale değil mi?
-Hayır, tika'nın gönderdiği para ile yenilendi. Altın kubbeli cami var.
Kaleye gitmekten vazgeçmişken bu sözler üzerine kaleye gitme kararı alıyorum. Biraz daha sohbet ettikten sonra vedalaşıyoruz.

 Rabat kalesine doğru yol almaya başlıyorum. Eski şehir denilen bölgeye girince, harika mimarileri görmeye başlıyorum. Osmanlı 1578-1828 yılları arasında şehire hakimmiş.

Rabat kalesine merdivenlerle tırmanmaya başlıyorum.    

   Kaleye giriş 3 Lari ve kaleye girişte içerideki turizm danışma bürosundan bilet alarak giriyorsunuz.
 Bilet alırken, içeriye köylü bayanlar giriyor. Çok kötü koktukları için ofisde çalışan görevliler burunlarını tutuyor ve huzursuz oluyorlar.



Her ne kadar adı kale olsa da osmanlı zamanında çıldır paşalık yönetim merkezi olarak da kullanıldığı için saray-kale karışımı gibi.

Bu çocuk annesinden resmimi çekmemi istemiş olacak ki annesi önüme getirip bıraktı. Çocuk utanarak annesinin bacağını tuttu. Çağırdım ve yanıma geldi. Poz verdi, fotoğraflarını çektim ve 20 tetri verdim. Sevinçten havalara uçarak gitti.

Kale içindeki müzeyi dolaşıyorum. Müzede tarihi ve etnografik malzemeler sergileniyor. Fotoğraf çekmek yasak olduğundan kurallara uyarak fotoğraf çekmiyorum.

Giriş kısmında danışmada bulunan ziyaretçi defterine hatıra bırakıyorum.

Kale içindeki kilisedeki dua kısmı.



Kalenin tören kısmı

Kale içindeki cami, Murat şahin kubbesinin altın olduğunu söylemişti.

Caminin içi

İç kale kısmına geçiyorum.

Döner merdivenlerle gözetleme kulesine çıkıyorum.

Gözetleme kulesinden Akhaltsikhe (Ahıska). Nehrin öbür tarafı yeni şehir diye geçiyor.

Kalenin kuzey tarafındaki yerleşim yerleri.

Kaleden ayrılıyorum. Kalenin yan sokağında evlerin yanından aşağı inmeye başlıyorum.

Biraz ilerlediğimde bir bisikletli görüyorum. İngilizce bilmediği için anlaşamıyoruz. Selamlayıp devam ediyorum.

Kale yakınında bulunan, dantel gibi işlemelere sahip bina.

   Binanın altında Pvc doğrama imalatı yapılan atölyeye giriyorum. Az çok ingilizce ile anlaşıyoruz. Resimde görülen pencere 100 lari imiş. Türkiye'deki fiyatını soruyorlar. Bilmediğimi ama 100 larinin ucuz bir rakam olduğunu söylüyorum.

Garajda bulunan döviz bürosuna geliyorum. Tabelaya bakınca dün gece para çeviren kişinin 1 larimi tırtıkladığına emin oluyorum. Dün gecede 1 lariyi yediğini anlamıştım ama deplasmandayız diye ses çıkarmamıştım. Biraz daha para çeviriyorum. Kurlar şu an bunlar.

Döviz bürosu önünde satış yapan yaşlı bayandan aldığım çekirdekler. bardağı 20 tetri. Şehri gezerken dikkatimi çeken şey ise şehirde 20 yaş altı ve 45 yaş üstü bayanların olduğu.20 ile 45 yaş arasında bayan görmedim diyecek kadar azdı.

Ticaretin gelişmediği ve piyasada paranın dönmediği bir ülkede, doğrusu bu kadar mecmuayı beklemiyordum.
Gürsoy'un lokantasına dönüyorum. Bugün biraz daha yol alıp akşamı bir köyde geçirmek istiyorum. Lokantaya girerken yol boyunca görüp selamlaştığımız önündeki tabelada ığdırlı yazan tırın sokakta durduğunu görüyorum. İçeri girince şoförü görüyorum. Tanışıyor ve başlıyoruz sohbete. Buraya çimento taşıyormuş ve ahıska'dan ileri gitmemiş. Çok fazla çimento taşıdığını ve gözle görülür bir gelişme olmadığı halde, çimentoların nereye gittiğini merak ediyor. Birlikte fotoğraf çektiriyoruz.

   Yan masadaki kişi Türkiye'den geldiğimi duyunca sohbete ortak oluyor. Ahıska Türklerinden olduğunu ve Vale'de oturduğunu söylüyor. İsmi Ferman Dursunov. Önceki soyadı Topaloğlu imiş. Hasta olanın ayağına doktor gelirmiş diyorum. Ben de Ahıska türklerinden birini bulsam ve konuşsam diyordum dedim. Babası Seyfettin, sürgün yıllarını görmüş ve hala hayattaymış. Daha önceleri Azerbaycan'da ikamet ediyormuş. Bursa ve Rusya'da elektrikçi olarak çalışmış. Şu an işsizmiş. Vale'ye taşınmış ama hala vatandaşlık alamamış. Çok uğraştırıyorlar, vatandaşlık vermemek için diretiyorlar diyor. Hatıra fotoğrafı çektirip ve herkesle vedalaşıp ayrılıyorum.

Garaj önünde kilise yardım sandığı

 Bir km kadar gittikten sonra yol kenarındaki dükkan önünde sandalyede oturmuş , tişörtünü yukarıya kaldırmış ve göbeğini kaşıyan orta yaşlı birini görüyorum. Fotoğraf makinasını çıkarıp çekeyim derken eliyle hayır işareti yapıyor ve tişörtünü indiriyor. Genelde göbek kaşıma moğollarda yaygın bir davranış. Buralarda görmek, moğol dna'larının buraya kadar geldiğini gösteriyor.
  Sohbet her zamanki gibi nerelisinle başlıyor. Arabadaki satılık ilanını görüyorum. Sizin orada kaç para diyorlar. 20.000 TL civarı olduğunu söylüyorum. Çok pahalıyı ıslık çalarak belirtiyorlar. 2200$'mış. Sudan ucuz diyorum. Veda edip ayrılıyorum.

Yolda ellerinde sebze taşıyanları görerek duruyorum, Bu büyük bina nedir diye soruyorum. Ticaret merkezi olduğunu söylüyorlar.

Pedal basmaya ve şehri terketmeye başlıyorum. İstikamet borjomi ama kısmetimize ne düşerse.

Sayfadaki resim vb. materyallerden sayfa çok büyüdüğü için günün devamını 2. Bölümde anlatacağım.


Pedallayarak Gürcistan macerası devam ediyor.

Önceki gün için buraya                 Sonraki gün için buraya tıklayınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder