Google+ Pedallayarak Gürcistan 10. Gün Kutaisi Gezisi (07.08.2014) - Seyyah-ı Sohbet

7 Ağustos 2014

Pedallayarak Gürcistan 10. Gün Kutaisi Gezisi (07.08.2014)


 Dün gece geç saatlerde sarhoş kişilerin yaptığı gürültüyle uyandım. Gürültü yapanların seslerinin kesilmesi ile tekrardan uykuma devam ettim.
 Sabah 8 gibi kalkıp Kutaisi şehir turu yapmaya kararlıyım. Çok fazla görülecek yer olmadığı için ağırdan alıyorum. Alt kata indiğim de Lucy, müşterilerine kahvaltı hazırlıyordu. Beni görünce, "kahvaltını hemen ister misin?" dedi.  Kabul edince, kahvaltılıkları hemen getirmeye başladı. 

 Kahvaltı masası hazırlanırken bende bir kaç fotoğraf çektim. Gelati hotel'in salon kısmı.


   Bu rotayı daha önce geçen Türk bisikletliler Ali Babi ve Orhan Kılıç'ın fotoğraflarını görüyorum. Lucy beni kahvaltıya çağırmak için yanıma geldiğinde fotoğrafı gösteriyorum. ooooo evet onlarda gelmişti diyor.

Kahvaltı masasına geldiğimde bol çeşit ve miktar olarakta iyi bir kahvaltı masası hazırlandığını görüyorum. Kahvaltılıklar çok kaliteli idi. Peynir ise muhteşem nitelikte idi.
Lucy : Ooooo. :) Turkish maann. Çayyyy. :) diyerek çay demleme kupasına doldurduğu sıcak  suyu getirdi ve istediğim kadar çayı üstüne koymamı söyledi. Çay demlenirken kahvaltımı yapmaya başladım.
  Lucy ara sıra yanıma geliyor. Biraz konuştuktan sonra tekrar işinin başına gidiyor. Kahvaltım bitince, çayımı alarak bahçeye geçtim.
   Bir kaç dakika sonra bahçeye polonya'lı bir çift geldi. Bisikletle gezdiğimi duyduklarında bu harika bir şey dediler. Gezdiğim şehirleri konuştuk. Atskuri'deki Kharagauli ulusal parkında korucularla geçirdiğim geceyi anlattım. Gülerek, evet biz de dün gece Gürcü bir ailenin evindeydik. Gerçekten keyifli, konuksever ve inanılmaz insanlar. Çok fazla şarap içtiler ve bize içmemiz konusunda baskı yaptılar. O kadar içkiden sonra nasıl ayakta kalıyorlar şaşırdık.
   Rotamın mestia'ya doğru olduğunu öğrendiklerinde Tskaltubo şehri merkezinde bir harabenin olduğunu ve bir odasının çok muhteşem olduğunu söylediler ama haritada yerini tam olarak gösteremediler. Gürcü şoförleri götürdüğü için binanın ne olduğunu da tam olarak bilmiyorlardı. Ben de meraklandım. Oradan geçerken anlattıkları yeri görmeye kafama koydum.
  Polonyalı çiftin şoförleri gelip onları gezmeye götürdü. Ben de hazırlanıp dışarı çıktım. Bisiklet heybemi depoya indirdim. Boş bisikletle şehri gezmeye çıktım.
   Gelati hotel'de asılan ilandan öğrendiğim kadarı ile Kutaisi'de kiralık araç fiyatları 40 ile 200 Gel arasında değişiyor. (Fotoğraf pek net olmamış ama okunuyor yine de)

Gelati otel'in olduğu Gelati sokaktan aşağı şehir meydanına iniyorum. Lado meskhishvili devlet tiyatrosunun bir fotoğrafını alıyorum.

Meydandaki heykelli havuz.

Sağdaki caddeden devam ediyorum. Sol taraftaki büyük park çok kalabalık.

Biraz ilerledikten sonra bir ticaret merkezi görüyorum. Telefon ekipmanları satan tezgaha yaklaşıp samsung telefon şarj kablosu soruyorum. Yok cevabını alıyorum.

Kahve satış tezgahı, unutmadan Gürcüler Türk kahvesini çok beğeniyorlar ve gün aşırı tüketiyorlar.

Bildiğimiz işletme şeklinde pek az işyeri var. Genelde ürünler satış tezgahlarında  satılıyor.

Biraz ileriden sağa dönüp Bagreti kilisesine doğru yol alırken, duvar üstünde oturan erkekleri görüyorum. Selam veriyorum. Atkhuda diyerek nereden geldiğimi soruyorlar. Türkiye deyince hemen birini getirdiler önüme, getirdikleri kişi Türkiye'de çalıştığı için Türkçe biliyor. Duvar üstünde bekleyen insanları soruyorum. Günlük işlere giden kişiler iş bekliyorlarmış. Resimde görülen kişi bisikletime dikkatlice bakıyordu. Yanına gittiğimde "velosiped dolar?" dedi. Elime 500  yazarak 500 dolar dedim. Daha önce 1.000 dolar dediğim kişiler ooovvvv tepkisi veriyordu. Bu da göze batmam ve tehlike sebebi olabilirdi. Bundan dolayı fiyatı düşürdüm ama tepki yine aynıydı. Anlaşılan daha aşağı düşürmem gerekiyor.
   Sağda gözüken casinolardan her şehirde olduğu gibi burada da var.

Bagrati kilisesine giden yol

Yol üstündeki bit pazarı, arkadaki araç Liberty Bank'ın seyyar hizmet aracı. Bu tür seyyar banka araçlarından diğer şehirlerde de görmüştüm.

Geriye dönerek bir fotoğraf alıyorum.

Bagrati kilisesi yolunda, Rioni nehri üzerine kurulu olan köprü.

Rioni nehri çamurlu akıyor. Baghrati kilisesi gözükmeye başladı.



Kutaisi şehrindeki Baghrati kilisesi yazımı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.




Kiliseden aşağı inip yukarıdan bakarken gördüğüm nehrin içindeki su setine doğru ilerliyorum. Nehrin kıyısında kolonlar üzerinde kurulu ev.

Rioni nehri üzerindeki kurulu olan su seti.

Yerel yönetim çalışanları su şebekesindeki arızayı gidermeye çalışıyorlar.

 Kutaisi Botanik bahçesi tabelasını görüyorum. 3 Gel karşılığında içeriye giriyorum.

Güvenlikçi eşliğinde bahçeyi gezmeye başlıyorum. Düğün fotoğraflarını çektirmeye gelen çift ve fotoğrafçılarla selamlaşıyorum.


Gürcistan'ın meşhur Natakhtari marka bira şişeleri iyi iş görüyor. :)

Sekoya ağacını gösteriyor. Güvenlikçi avucuna parmağıyla 300 yazarak yaşını söyledi.

Ağaçların üzerindeki etiketlerinde türleri yazıyor.

Parktaki böcek seslerini duymanız için video çekmeyi ihmal etmedim.



   Ağacın kovuğuna yapılmış bir kilise. Ortak dil probleminden dolayı bu ağacın nasıl bu hale geldiğini soramadım, tahminimce kendileri bu şekli vermişler. Güvenlikçi ağacın 300 yıllık olduğunu söyledi.


Bambularla yapılmış amfi

Güzel bir yürüyüş yolu fikri.

Burada da çeşitli bitkiler varmış ama değişim yapıldığı için inşaat halinde.

Çocuklar saklambaç oynuyorlardı.

Yakından bir fotoğrafını çektim.


Güvenlikçi su kuyusu önünde fotoğrafını çekeyim deyince kırmadım.

Park gezisi bitince siyah saçlı bayanı çağırdılar. Bir zamanlar Türkiye'ye çalışmaya geldiği için Türkçe biliyordu. Fotoğraf çekerken diğer bayan yüzünü saklamaya çalıştı. Biraz havadan sudan sohbetlerden sonra Rioni nehri üzerindeki su setine doğru devam ettim.

   Su setine geldiğimde, güvenlikçi binasının harap olduğunu görüyorum. İçeri girmeden dışarıda birilerini görüp izin alırım diye bekliyorum. 1-2 dakika sonra bahçede bir genç görüyorum. İçeri girebilir miyim işareti yapıyorum. Eliyle gel diyor.



Derken aşağı 2 kişi iniyor. Türkiye'den geldiğimi, Gürcistan'ı bisikletle gezdiğimi ve Türkiye'de bir Hidroelektrik santralinde çalıştığımı tarzanca anlattım.  Buranın santral olma ihtimali olacağı için çalışanlara kumanda odasını görmek istiyorum dedim. Tamam dediler.

Kumanda odasının olduğu bina

Göl kısmına doğru bir bakış

Bu odanın kapısını açıp bana gösterdiklerinde ,bu tesisin bir regülatör olduğunu anlıyorum.

Kumanda odası bu kadarmış. Burası uzaktaki bir hidroelektrik santraline su göndermek için 1953 yılında kurulmuş bir regülatör olduğunu anlatıyorlar. Zor da olsa santralin nerede olduğunu soruyorum. Santral burada yok, çok uzakta diyorlar. Burada suyun kotunu ayarlayarak 15 MW gücündeki santrale su gönderiyorlarmış.
Duvarda stalin fotoğrafını gösteriyorum adamlar çok seviyoruz dediler.
   Aylık 200$ ( yaklaşık 350 Gel yapıyor) maaş alıyorlarmış. Üstü çıplak olan teknisyen bana ne kadar maaş aldığımı sordu. Cevabı kağıda yazdım. Kağıdı eline aldı ve gördüğüne inanamadı ve çekmeceden gözlüğü çıkarıp baktı. Şefine kağıdı gösterdi ve şuna bak o kaç para alıyor biz kaç para alıyoruz gibisinden laflar etti. Dillerini anlamasam da insan oğlu her yerde aynısından fikir yürüttüm.
  

Odada masa üstünde duran ve radyoya benzeyen cihaz 1950'li yıllardan kalan bir su seviye göstergesi , ayrıca duvarda gerilimi ölçen bir voltmetre vardı. Gerilim 195 Volt civarındaydı.

Kumanda odasında lpg kokusu alıyorum. Adama propan diyorum, hemen telaşla dışarı koştu, ardından bende çıktım ve bu antika tüpü gördük. Tüp gaz kaçırıyormuş. Biraz uğraştan sonra gazı kesmeyi becerdiler.

Çok uzun yıllar önce yaptıklarını söyledikleri ısı üreteci.

  Ortak dil olmayınca sohbette iyi olmuyor. Vedalaşıp diğer kapıdan Mtsvanekvavila sokağı boyunca ilerlemeye başladım. Bir evin yanında kalabalık gördüm. Eğlence olmadığından pek düğüne benzetemedim. Bisikletimle 20 m. kadar daha ilerledim.
  Böyle bir yağmur oluğu görünce durup fotoğrafını çektim. Evlerin mimarisinden,eski ve zengin bir mahalleden geçtiğimi anladım.


Çeşme başında oturan 20 kadar erkekten oluşan kalabalık görüyorum. Az önce gördüğüm evle alakalı olarak burada beklediklerini tahmin ettim. Bekleyenlerle sohbet edebilmek ve neden toplandıklarını öğrenmek için su şişemi doldurma bahanesiyle bisikletten inip şişemi çeşmeden doldurdum. İçlerinde ingilizce bilen yoktu. Uzaktaki evi gösterip,  yüzük parmağı işaretiyle evlilik mi? birde ölü insanın ellerini göğsüne koydukları şekli yaparak ölü mü? diye sordum. Ölü işareti yaptılar. Akhaltsikhe'de lokanta işleten Gürsoy cenazelerinin çok ilginç olduğunu söylemişti. Avını yakalamış bir avcı gibiydim.
   Çeşmedeki şişe şarapmış. Soğuması için suyun altına bırakmışlar. İçmemi teklif ettiler. Ben müslümanım deyince, "aaaa ok" dediler.

Bir kaç dakika sonra kalabalık cenazeyi götürmek için ayaklandı. Yanımdaki adama fotoğraf makinemi göstererek fotoğraf çekebilir miyim diye sordum. Hayır olmaz işareti yaptı.

 Derken cenaze geldi. Ben makineyi göğsümde tutarak fotoğraf çekmeye başladım. 3-5 fotoğraftan sonra bir baktım ki adamlar bana bakıyor. Ben de makineme baktım. Hadi canım, her çekimimde flaş patlıyormuş. Arkamı dönüp flaşı kapattım. Adamların yüzünden kızdıkları anlaşılıyordu. Dayak yemediğim için şanslıyım. :)

Cenazeyi station arabanın bagajına bırakarak ilerlediler. Bende bisikletimle tekrar şehir merkezine doğru ilerledim.

Yolda böyle bir mezar gördüm. Sanırım mamao mezarıydı.

  Sinagogu görünce bu kısmın yahudi mahallesi olduğunu anladım. Az ileride de Jerusalem sokağı vardı.

Şehir merkezine geldiğimde polis düğün konvoyunu durdurmuş, ceza kesiyordu. Cenaze aracı da şehirde bir kaç tur atarak mezarlığa doğru gitti.

Zakaria Paliashvili caddesinde ilerliyorum. Duvardaki kabartma heykeller dikkatimi çekiyor.

  Telefonum için tekrar kablo aramaya başladım. Girdiğim küçük bir telefoncuda kabloyu buluyorum ama kullanılmış olmasına karşın 8 Gel fiyat çekiyor. 4 Gel öneriyorum kabul etmiyor. Dışarı çıkıyorum. Arkamdan biri dokunuyor döndüğümde telefoncudaki genç bayan, beni takip et işareti yapıyor. İleride başka bir telefoncuya götürüyor. Kabloyu buluyorum ama 8 Gel diyor. 4 Gel teklif edince kabul etti. Kabloyu aldım ve beni oraya getiren genç bayana teşekkür ederek ayrıldım.

  Tekrar şehirde bisikletle gezmeye başladım. Rioni nehri kenarındaki eski evler.



Şehrin Tskaltubo yolu üzerindeki heykel.

Opera binası yanındaki harabe bina

Balanchivadzes Kutaisi devlet opera binası üstündeki heykeller ilgimi çekiyor.



Kutaisi'yi gezerken izlediğim rotayı pencere içindeki paylaş simgesinden indirebilirsiniz.

 

 Opera binasının karşı kaldırımında az ileride bu kafeyi görüyorum. Eski mobilyalarla dekore edilmiş. Bir fincan çay alabilirmiyim diyorum. Tamam diyor genç bayan. Fotoğraf izni alıp fotoğrafları çekiyorum.


Dışarıdaki masalar Zetina dikiş makinası. Ayaklarımı bıraktığım çevirme mekanizması hala çalışıyor.

Bir fincan çay istememe karşın çayın servisini böyle yaptılar. Çay içmeye hasret kaldığımdan dolayı itiraz etmedim.

İnternette yazıştığımız ama daha yüzyüze gelemediğim İbrahim Kazıkçı hocam arıyor. 
-Kutaisi'yi gezdin mi? diyor. 
-Evet diyorum. 
-Sataplia'ya gittin mi? 
-Orası neresi? 
-10 km civarında olmalı. Acele et kapanabilir.

Telefondan Google haritalara bakıyorum. Sataplia diye bir yer yok. Kafeye girip çalışanlara soruyorum. Öyle bir yer bilmiyorlar. Onlarla google haritalara baktık. Tskaltubo merkezinde bir alışveriş merkezini gösterdiler. Hayır dinazor varmış diyorum. Dinazor ne diyorlar. Jurassic park, Trex diyorum. Ok diyorlar ama bilmiyorlar. İçimden Yuhh size diyorum. Burnunuzun dibindeki yeri bilmiyorsunuz.
Derken telefonumda kullandığım Osmand haritaları açıyorum. Anında buluyorum. Osmand yine olayı çözdü. Bu uygulama gezginler için harika diyorum. Getirdikleri demlikten 4,5 fincan çay içmiştim ve 4,5 Gel hesabı ödeyip sataplia'ya doğru yola koyuldum.
   Kafenin yanındaki parkta bir başka heykel.

Tskaltubo şehir yoluna çıkıp ilerledikten sonra sağa ayrılan yolda devam ediyorum. Sataplia ziyaret saatine yetişmek için iyice pedala yükleniyorum. Dik rampalarla dolu yolda 3 tane köyden geçip, Colchic orman denilen üzeri yosunlarla kaplı ağaçları görmeye başlıyorum. Hava sıcaklığı 30 derece olmasına karşın %80'lere varan nemden dolayı hava sıcaklığını 40 derece civarında hissediyorum. Yolculuk çekilir gibi değil. Suyum bitti ve yol üstünde su doldurabileceğim çeşmede görünmüyor.



   Tüm vücudumdan terler süzülüyor. Tişört ve pantolonum iyice ıslandı. Sataplia'ya yaklaşırken asfalta dinazor ayak izleri çizilmiş.


Sataplia'ya giderken izlediğim rota


Yükseklik ve uzunluk bilgileri de aşağıda bulabilirsiniz.

 Derken sataplia'ya varıyorum. Saat 17:58 gişeye yaklaşıyorum. Gişedeki memur hemen yerinden kalkıp eşyalarını topluyor ve kapalı işareti yaparak Gürcüce bir şeyler söylüyor. Yanıma biri geliyor. İngilizce kapandığını ve son ziyaret saatinin 17:30 olduğunu söylüyor. Buraya gelmek için 10 km pedal çevirdim. Şu dinazor ayak izini bir görüp çıkayım desem de inatçılığı üstlerinde. Biraz daha uğraşıyorum ama ikna edemiyorum.

Bilet gişesi yanındaki bakkaldan 1 lt Nabaghlavi maden suyu alıp, büfe yanında oturarak içmeye başlıyorum. İbrahim hoca arıyor. Ne yaptın? diyor. Geç kaldım içeri almadılar. Neyse antreman oldu. Kutaisi'ye gittiğinde opera binası yanında Kafkas adlı Türk lokantası var. Oraya uğra.diyor. Evet hem de ne antreman, lokantaya gideceğim. diyorum. 

   Sataplia giriş ücreti 6 Lari.




Sataplia'da gördüğüm sadece tabelalar oldu. Eğer daha fazla bilgi isterseniz bu linki kullanabilirsiniz.
Maden suyunu hızla içerek, geldiğim rotadan tekrar geri dönüyorum. Aşağı iniş olduğu için bisikleti serbest bırakıyorum. 20 dakikada kutaisi'ye varıyorum.

   Geri dönüşte kafkas lokantasına gidiyorum. Lokanta yeni açılmış. Tanıştığımız lokanta işletmecisi çayları söylüyor. Ben de bir Nabaghlavi soda istiyorum gürcü personelden. 2 Gel'i ödüyorum. Yılmaz adlı lokantayı işleten samsunlu arakadaşla sohbet ediyoruz. Elektrik sorunlarını gidermek için Türkçe bilen Gürcü elektrikçi geliyor. Yılmaz, buzdolablarının sigortalarının atmasından ve elektrikçiden yakınıyor. Elektrik konusunda yardımcı olabilirim diyorum. Sigorta kutusu olmadan duvara tutturulmuş sigortalar ve salkım saçak kabloları görünce, bu ülkede elektrik işini bilen yok ? diyorum. Bir sürü para verdim ama hala istiyor diyor. Her buzdolabına ayrı sigorta bırakırsanız, bir buzdolabı bozulduğunda sigortası atar, diğer buzdolabındaki ürünlerin bozulmasını önlemiş olursunuz diyorum. Peki bu ayran makinesi neden soğutmuyor.? Daha yeni aldım diyor. Neden olacak diyorum. Çay ocağının yanına bırakmışsın. Ocaktan çıkan ısı makinayı ısıtıyor ve gazda soğumadığı için ayranı soğutamıyor. Ayran makinasının yerini değiştiriyor. Ayran hemen soğumaya başlıyor. Peki bu makinalarda topraklama yok diyor. Kontrol ediyorum. Elektrikçi prizlere toprak hattı çekmemiş. Senin bu adamlarla işin var diyorum.
  Vedalaşıp ayrılıyorum. Bisiklete binecekken düğün konvoyu geçiyor. Tanıdık geliyor değil mi?


  Para çevirmem gerekiyordu. Tüm bankalar kapanmıştı. Bir kaç denemeden sonra Türk parası çeviren bir yer buluyorum. Kutaisi'de Türk Lirası çevirmek zor. Bu şehire gelmeden önce paranızı çevirmenizi tavsiye ediyorum.

Hava kararmak üzereyken Gelati Hotel'e dönüyorum. Bahçede jacob (Lucy'nin eşi ve otelin sahibi) ve Lucy oturuyor. Nerelere gittiğimizi konuşmaya başladık. İnternet'in otelde düzgün çalışmadığını söyledim. Evet dediler. Sen bu işlerden anlıyor musun? Tabii ki.  Bahçeden geçen telefon kablosunun ek noktasını yeniden yapıp kabloyu daha düzgün çektim. Buralarda bu işleri anlayan yok. Sadece para alıyorlar ve işi düzgün yapmıyorlar diyor. Telefon kablosunu hallettikten sonra Lucy akşam yemeğinde köfte hazırlayarak benim yemeği hak ettiğimi söyledi. Teşekkür ederek yemeğimi yedim.

  Lucy'e dün akşam bulaşık süngerinde kötü bir koku aldım diyorum. Acaba domuz ürünlerinden mi geliyor diye sordum. Hayır ben müslüman'ım dedi. Biz domuz ürünleri kullanmıyoruz. Dün akşam bulaşık süngeri çok kötü kokuyordu. Onun için kendi süngerimi kullandım. Bilmiyorum dedi. Süngeri tekrar kontrol ettiğim de o koku yoktu.

Akşam televizyonda Gürcistan'ın Chiatura takımı ile Azerbaycan'ın Neftçi takımları arasında  futbol maçı var. Otelde kalan David veTamaz beni maçı izlemeye davet ediyorlar. Futbolu sevmediğimi söylüyorum. David, Chiatura doğumlu, sen de Azerbaycan'ı destekle diyor. İçki içmem konusunda özellikle Tamaz çok ısrar ediyor. David, Tamaz'ı omuzundan tutup masaya götürerek beni kurtarıyor. David sayesinde Tamaz'ın elinden kurtarmayı başarıyorum. Hazırladıkları masada hem yemek yiyor hem de şarap vb içkileri içiyorlardı. David, edebiyatçılara taş çıkaracak kadar iyi vurgulamalarla konuşuyordu. Lucy dün gece gürültü yapanların David ve Tamaz olduğunu söyledi. Georgian mannn. inanılmaz insanlar diyor. Dün çok fazla içtiler. Sabahta ayaktalar. diyor. David'ın fiziksel kopyası sayılacak kişileri Türkiye'de görmüş ve benzer özellikleri olduğunu farketmiştim.

  Kablosuz internette de sorun var devamlı kesiliyordu. Kablosuz erişim noktalarının ip adreslerinin çakıştığını gördüm. Kablosuz erişim noktalarının ip adreslerini yeniden düzenledim. Artık internet kesilmiyordu. İnternet erişimine sahip televizyonda ip adresi sorunu vardı. Onu da hallettim. Lucy ile hayatı ve benim hayatım üzerine özel sohbetler yaptık.
   Saat geç olunca uyumaya gittim. Akıllı telefondan çektiğim fotoğrafları Onedrive programını kullanarak yedeklemeyi başlattım ve uyudum.

   Yarın sabah Tskaltubo şehrinden Kafkasların kalbine gitmeyi düşünüyorum.


Pedallayarak Gürcistan Devam Ediyor.


Önceki günkü yazım için buraya                           Sonraki Günkü yazım için buraya Tıklayabilirsiniz.          



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder