Google+ Pedallayarak Gürcistan 9.Gün Tbilisi - Kutaisi (06.08.2014) - Seyyah-ı Sohbet

6 Ağustos 2014

Pedallayarak Gürcistan 9.Gün Tbilisi - Kutaisi (06.08.2014)

 Sabah 08:00 gibi uyanıyorum. Çantalarımı toplayıp hostelin girişindeki bavul bekletme yerindeki bisikletimin yanına bırakıyorum. Giuliana'da çantasını hazırlıyor. Birlikte Tiflis'i gezmeye çıkıyoruz.
   Dün gittiğim börekçiye gidip kahvaltı yapmayı öneriyorum. Saat 08:30 civarı ve sokakta az insan var ve bir kafe ve bakkal açık. Giuliana arkadaşlarına göndermek için bir kaç kartpostal alıyor. Kartpostal fiyatları 75 tetri civarında, Türkiye'de kartpostalların çok ucuz olduğunu söylüyor. Haklısın. Geçen yıl gittiğim Kapadokya'da 10 tane kartpostalı 2,5 liraya almıştım. dedim.


 Börekçiye vardığımızda kapalı olduğunu görüyoruz. Geri dönüp özgürlük meydanındaki lüks restorana doğru ilerliyoruz. Giuliana oranın çok pahalı olduğunu söylüyor. Birer çay içip ufak bir şeyler atıştıralım diyor. Başka şansımızda yok zaten.
  Restoranın özgürlük meydanına bakan kaldırımdaki masaya oturuyoruz. Garson bayan menüyü getirdiğinde fiyatların verdikleri karşısında uçuk olduğunu görüyorum. Aynı tepkiyi Giuliana'da veriyor. iki çayla beraber 20 cm civarında, 3 cm kadar kenar yüksekliği olan içi boş bir pide ekmeğinin içine konulmuş domates,biber gibi sebzelerin de üstüne dökülmüş peynirli ekmek siparişi veriyoruz.
  Bu arada Giuliana İstanbul'dan bahsediyor. İstanbul'a 3 kez gelmiş. Yanındaki 260 TL Türk parasını da iki günlük İstanbul gezisi için hazırlamış. Bana bu paranın kendisine yetip yetmeyeceğini sordu. Yeterli dedim. İstanbul'u çok seviyorum, bak bunu da İstanbul'dan aldım. Bunları söylerken bir an cüzdana daldı, sanırım aklına anıları geldi ve bende üstteki o fotoğrafı çektim. Bu fotoğrafı çektiğimi sonradan öğrendi.
   Borjomi'de başladığımız Din sohbetine burada da devam ettirdik. Ailesi koyu katolikmiş. Kendisi dine inanmıyor. Dinlerin, devletlerin izin verdiği kadar yaşandığını, önceki yıllarda Türkiye'ye geldiğinde, dinin rahat yaşanmadığını gördüğünü, devlet yönetiminin değişmesiyle Türkiye'de dinin daha rahat yaşandığını gördüğünü söyledi.
    Yemeğimizi ve çayları içtikten sonra hesabı ödemek istedim. Olmaz ben sana söz vermiştim dedi. Ben de hayır biliyorsun bizde hesabı erkekler öder diyerek kasada kredi kartıyla 17 Gel tutarındaki hesabı ödedim.
 Tiflis'i gezmeye başlıyoruz. Kote Afkhazi sokağından Sameba kilisesine doğru gidiyoruz. Sokağa girdiğimizde tadilattaki bir giyim mağazasının vitrinini gösteriyor.
 

Az ileride manavdaki çeşit çeşit meyveleri görünce manvdan izin alarak fotoğraflıyorum.



   Bolca bar bulunan barlar sokağından geçip Metekhi köprüsüne ulaşıyoruz. Barlar sokağında çektiğim bir çok fotoğrafı maalesef kaybettim.

   Karşıda Metekhi kilisesi.

Koruyucu Gürcü ana heykeli

Narikala adlı kale.  Buradaki tüm kalelerin içinde kilise var.

Mtatsminda park içindeki Tv verici kulesi.

Metekhi köprüsünün karşısına geçiyoruz. Narikala'ya teleferikle çıkıldığı gibi, yol ile de çıkılabiliyor.

Metekhi kilisesi içindeyiz. Diğer kiliselere kısa pantolonla giremezken burada sorun çıkmadan girdim.



Kiliselere daha çok kadınlar gidiyor.

Mamao(Din adamı) yiyeceklerle dua ederken.

Giuliana'ya bu meyveleri, neden masaya bıraktğını soruyorum. Onları verdiği için tanrıya dua ettiğini söylüyor. Peki dua bittikten sonra o yiyecekler ne oluyor dedim. Bilmem dedi. Giuliana'nın ürkekliği dikkatimi çekti. Ben ondan daha rahattım.

Birde video çekiyorum.



Karşıda sameba katedrali (Saint Trinity church)

Avrupa meydanı ve turistler kafile halinde geziyorlar.

Magnetlerden almak istiyorum ama fiyatlar 7 Gel civarında. Bu fiyatlara almak pek mantıklı değil diyerekten almadan uzaklaşıyorum.

Narikala'nın bir fotoğrafını alıyorum.

Narikala'nın solunda kalan bir başka kilise



Metekhi kilisesi yanındaki Mamao'nun evi. Kilise avlusundan sokağa çıkarken, burayı görüyorum. Kafamı uzatıp içeride kimseyi göremeyince hemen fotoğraf çektim. Giuliana heyecanlı bir şekilde kolumdan tutup çekti. Giuliana'ya döndüğümde arkasında birilerini gördüm. Şaşkın turist rolünü oynayarak, burası müze mi acaba? diyerekten oradan hızlıca uzaklaştım. Giuliana oraya girmemin büyük cesaret olduğunu ve bize çok kötü davranabileceklerini söyledi. Arkasında duran adamları görünce şaşkın turist rolü oynadığımı söyledim. Farkettiğini söyleyerek güldü.

Metekhi kilisesinin yanındaki sokağa giriyoruz. Bu sokaktaki evler restore edilmiş, konsolosluk binaları ve evler var. Konsolosluk binalarının bir çoğu kapalı.

Sokağın sonunda yol duvarla kapatılmış. Duvarın üstünden Mtkvari(Kura) nehri gözüküyor.

Avlabari meydanı, ağacın arkasında Avlabari metro istasyonu var.

Avlabari meydanındaki Ejmiatsin Ermeni kilisesi



Çeşmedeki su giderini haç şeklinde yapmaları ilgimi çekiyor.

Giuliana ara sokaklardan gidelim diyor. Bu bina ilgimi çekiyor. Sağdaki bina diğer binanın üstüne yatmış durumda acaba içerideki açı kaç derece diye düşünüyorum.

Ortak avlulu ev bloku, binanın yıkılmasını önlemek için borular dayamışlar ama borularda esnemiş. Artık ne kadar tutacaksa.


Apartmanın üstündeki bu yapı dikkatimi çekiyor.

Bu sokakta kesif idrar kokuları gelmeye başlıyor. Burnumuzu tutarak fotoğraf çekiyoruz.

Buradaki evler genellikle ortak avlulu. Tamaz'a bu evlerin genellikle yahudiler tarafından kullanıldığını, adına kortejo denildiğini söylemiştim. Ama burada İtalian yard denildiğini söylemişti. Evler bakımsızlıktan yıkılmak üzere.


Eski bir Rus arabası. Önündeki yazıda MENA gibi bir şey yazıyordu.

Sameba Katedrali önündeki küçük kilise

Sameba Katedrali


Girişte bayanlar baş örtüsü takıyorlar.



Katedralin tavanı





Ortodoks hıristiyanlığın el işareti (Teslis) Katolikler serçe parmağıyla yüzük parmağını, başparmağa dokunduruyorlar. Ortodokslar ise sadece yüzük parmağını değdiriyor.


Katedralin giriş yolu.

Katedral'den çıkıp, hızlı adımlarla Tiflis Gabriadze saat kulesindeki gösteriye yetişmeye çalışıyoruz.



Giuliana buralarda yürümekten çok zevk aldığını söylüyor.

Baratashvili Anıtı

Baratashvili köprüsündeki alt geçitten karşıya geçiyoruz. Karşıda Kamu hizmetleri binası var. Baratashvili ismi, aklıma Türkiye'deki siyasetçi Bülent Baratalı'yı getirdi.

Alt geçitte polis nöbet tutuyordu.

Giuliana bir an durdu. Bankta oturan adamın fotoğrafını çekti. Bana bu adamın uyuşturucu kullandığını söyledi. Adamdan uzaklaşarak sağ tarafımda yürümeye başladı.

Yanından geçerken bende fotoğraflıyorum.

Alt geçitin karanlık kısmına geldiğimizde idrar kokusu çok rahatsız etmeye başladı ve koşarak uzaklaştık. Bu arada kendimi çektim. Fena durumdaymışım.


Gabriadze saat kulesinin olduğu Loane Shavteli sokağa ulaşıyoruz.. Gösteriye 5 dk var. Sokakta bulunan kafede oturan insanlar saat 12:00'da başlayacak şovu bekliyor. Şovda bir insanın yaşam döngüsü anlatılıyor.



Buyrun seyredelim

Giuliana ile vedalaşıp hostel'e doğru yürümeye başlıyorum.
Kaldırım kenarında oturan adam, sanırım fazla içkiden, kahve içerek ayılmaya çalışıyordu.

Aynı kaldırım üzerinde dilenen kadın.

  Özgürlük meydanına bakan bir hediyelik eşya dükkanından, bir kaç gün sonra gideceğim svaneti bölgesinde insanlarla samimiyeti artıracağını düşünerekten 1,5 Gel'e Gürcü bayrağı aldım. . Hostele varıp çantalarımı ve bisikletimi hazırlıyorum.
   Dün akşam Tamaz'a, Kutaisi'ye marşutka ile gideceğimi söylemiştim. Marşutkaların Didube garajından kalkıp kalkmadığını sormuştum. Tamaz'da bilmiyormuş. Yola bir çıkayımda garajı bulurum diyerekten didube garajına doğru pedallamaya başladım.

    Galaktion Tabidze köprüsünden karşıya geçip, David Akhmesenebeli bulvarından ilerliyorum. Bu bulvarda Thy ofisi ve bir çok lüks markanın mağazası var. Bulvarın sonuna geldiğimde, birine Kutaisi marşutka diyerek elimle nerede işareti yapıyorum. Sağ tarafı gösteriyor. Devam ediyorum. Bir kaç defa daha sorarak Kutaisi marşutkalarını buluyorum. Kutaisi marşutka istasyon meydanı yanındaki garajdan kalkıyormuş. Burada ayrıca istasyon meydanı metro istasyonu var.
  Kutaisi yönüne giden marşutkayı soruyorum gösteriyorlar. Saat 15:00'de hareket edecekmiş. Sorun yok diyorum. Başlıyoruz sohbete ama tarzanca anlaşıyoruz. Derken Türkiye'de çalışmış ve Türkçe bilen, bizde fırlama diye tabir ettiğimiz bir genç geliyor. Türkiye'de çalışırken ülkede kalma zamanını aşmış ve 5 yıl ülkeye giriş yasağı konulmuş. Cezanın bitmesine 6 ay kalmış. Sonra tekrar çalışmaya Türkiye'ye gidecekmiş. Tiflis'de yaşıyor ve evli. Kafamda biriken ve onun cevaplayabileceği soruları sormaya başladım.
-Seyyah :Ne iş yapıyorsun.
-X : Bir iş yapmıyorum.
-Seyyah : Peki para nereden geliyor?
-X : Yeraltı işlerinden.

Kısa boylu, geniş omuzlu, açık sarı saçlı bir tip. Sarı saçları olmasa kıpçak diyebileceğim bir tip.
-Seyyah : Sen Gürcü müsün?
-X : Ben imereti'yim. Zugdidi de Megrel'ler var. Onlarla sizdeki Laz'ların dili aynı.
-Seyyah : Dokuz gündür buradayım ama hiç Gürcü görmedim. Kendine Gürcü diyenler ortak bir fiziğe sahip değiller. Buranın adı Gürcistan ama Gürcüler nerede?
-X : Gürcü yok bico.
-Seyyah : Sen bico mu dedin? Bico ne demek?
-X : Bico demek, siz söylüyorsunuz Lan. Onun gibi.

Hop bico hopla bico diye bir türkü vardı. Hep merak ederdim acaba Bico ne demek diye. Sorunun cevabını bulmuştum. Bu tür gezilerde, aklımda takılı kalan bir kaç sorunun cevabını mutlaka bulurum.
-Seyyah : Peki Gürcü diye bir etnik grup yok mu?
-X : Yok. Svanlar, megreller, kartveliler, Khartuliler, acauriler, imeretiler, abhazlar, dağıstanlılar var. Ama Gürcü yok. Gürcü ortak ad diyorlar. Ama Gürcü ortak ad problem. Ben gürcü kabul etmiyor.
-Seyyah : Ben de Svaneti'ye gideceğim. Kutaisi'den bisikletle.
-X : Bico sen deli? Sen manyak? Svaneti'ye tek gidilir mi? Orada seni vururlar. Svanlar çok fena.
-Seyyah : Bizim Allah'ımız, sadece benden korkun diyor. Ben de sadece ondan korkuyorum.

   Anladım ki aynı ülkemizde olduğu gibi burada da bölgeler arası çekişme benzeri bir şeyler var. Gidince göreceğiz.
 -Seyyah : Peki svaneti'ye gittin mi?
-X : Ben deli miyim?
-Seyyah : Ben turist. No problem.
-X : Evet sen turist no problem. Sen turist. Sen kral.
-Seyyah : Peki bico! ben burada hiç sakallı görmedim. Neden acaba siz de hiç sakallı yok.
-X : Bizde sakal yasak. Sadece din adamları bırakır.

   Seyyar satıcılar o kadar çok ki, etraf pazar yerini andırıyor. Muz satan orta yaş üstü rus bir bayanın tezgahına yaklaşıyorum. Kadın Banani diye bağırıyor. Nasıl tepki vereceğini merak ettiğim için, ben de Banani, Banani diye bağırdım. Kadın, bana dönerek orta sertlikte bir bakış gönderdi. Rusların pek sıcakkanlı olmadıklarını anladım. Zaten sıcakkanlı olmadıkları söylenir ama bunu yaşayarak öğrenmek ayrı bir deneyim. Yoldan geçenler bir tane alıp ayaküstü yiyerek yollarına devam ediyorlar. Kadının sattığı muz miktarına bakılırsa( 1 saatte 6 kutu muz sattı) burada muz bayağı seviliyor. Ben 4 adet güney amerika muzunu 2 Gel karşılığında alarak sohbet ettiğim gence ikram ediyorum. Sohbet 1 saat kadar sürüyor.
   Derken benden yol parasını istiyorlar. Kutaisi yaklaşık 250 km uzaklıkta. Kutaisi marşutka ücreti 10 Gel, Bisiklet ve çantalar içinde 5 Gel istedilerse de 4 Gel'e razı oldular. Eşyaları minibüs'e yükleyen ve sohbet ettiğim gence anı olarak 1'er TL verince gözleri parladı.


Marşutka'nın üstündeki diğer yüklerin üzerine bisikleti de bağladılar. Bisikleti bağlarken aşırı sıkarsa alüminyum olan kadro yamulabilirdi. Bir kaç kez velosiped alüminyum diyerekten fazla sıkmamasını tembihliyorum.

Tiflis'in arka sokaklarını gösteren iyi bir fotoğraf karesi sayılabilir.

Saat 15:00'de yola çıkıyoruz. Marşutkanın hızı 100 km/s'den aşağı düşmüyor.
Resimde gözüken küme evler osetya'dan göçen ve Gürcistan'da yaşamayı seçen insanlara ait göçmen evler,. Daha ilerisi Güney Osetya toprakları.

Marşutkadakiler ile ingilizce bilmesinden dolayı 17 yaşındaki Dato xubua ile anlaşıyorum. Gürcistan'da David ismini Dato olarak kısaltıyorlar. Telefonumu şarj etmekte kullandığım kablodan üç tane olmasına karşın, telefonumun soketine uyan tek kablonun Nikusha'nın kuzeninin evinde kaldığını farkediyorum. Dato'ya minibüsdekilere şarj için kablo sormasını rica ediyorum. Arka koltuktan birinden bir kablo geliyor. Güneş enerjili şarj cihazıma takarak,telefonumu şarj etmeye başlıyorum. Dato tiflis'de yaşıyor. Martvili ilçesindeki dede evine gidiyormuş. Martvili kanyonunun doğa harikası olduğundan ve kesinlikle gezilmesi gereken yerlerden olduğunu söylüyor. Gürcistan genelinde, gündüz vakti cepten internet çok yavaş olduğu için, bahsettiği martvili kanyonuna bakamadım. Türkiye'ye döndüğümde izlediğim görüntülerle çok şey kaçırdığımı farkettim.

Marşutka Sanaria yakınlarında mola veriyor. Telefonumu mola verilen tesiste şarja takıyorum. Tesis dedimse de bizdekiler gibi değil tabi. Küçük bir kafe-büfe karışımı bir şey. Çay ve börek alıp atıştırırken birinin Türkçe söylendiğini görüyorum. Hayırdır, sorun mu var? Yardım edeyim size. diyorum
-Azerbaycan'dan geliyorum. Yanımda Gürcü parası yok. Bir şeyler alacağım ama dolar da kabul etmiyorlar diyor.
Buyrun size para vereyim diyerek 5 Gel uzatıyorum. Karşılığını vereyim diyor, olmaz diyorum ama yinede uzatıyor.
Tahsin Ustabaşı, Azerbaycan'da cengiz inşaat'ın 190 metre düşülü hidroelektrik santralinde kaynakçı olarak çalışıyormuş. Memleketi Hopa'ya, Batum minibüs'ü ile dönüyormuş.
Birlikte bir anı fotoğrafı alayım derken, bağrışmalar duyuyorum. Bindiğim marşutkadakiler bana sesleniyor. Hemen yetişip biniyorum.


Yol boyunca gülüp durdu. Uzun süren yolculuğu renklendirdi.

Yol boyunca bu tür sollamalar yapıyor. Yolcular tedirgin oluyor ama susmayı tercih ettiler.


Yaptığı hatalı sollamadan marşutka ve tırın arasına girerek kurtardı.


Zestafoni şehrine varıyoruz. Yolculardan birini indirdiler. Marşutka üzerindeki eşyaları indirirken oluşan boş zamanda aşağı inip fotoğraflar çektim. Bu arada tatlı bir yağmur yağıyor.



   Marşutka'nın üstündeki eşyaları indirdiklerinde benim çantamı da aşağı indirdiler. Kontrol ettiğimde ıslanmamıştı. Üstündeki yağmurluk bayağı iyi iş görüyor.

   Sovyet zamanında çalışan ve Sovyetler birliği dağılınca duran demir çelik fabrikasına ait şalt sahası. Atıl durumda kalıyor. Fabrika ise hayalet bina gibi duruyor. Çinli şirketin tekrar fabrikayı çalıştırmaya başlayacağı söyleniyor.

Kutaisi'ye varıyoruz. Şehirlerarası yol üzerinde beni indiriyorlar. Yağmur yağıyor. Bisikleti marşutka'nın üstünden indirdiklerinde Brooks selenin ıslandığını ve yumuşadığını görüyorum. Bisikletlilere özel kullandığım pançoyu giyip yola çıkıyorum. Mc donalds karşısında yönümü bulmak için telefondaki haritayı açıyorum. Kutaisi'nin eski şehir merkezine doğru gideceğim yolu kestiriyorum. Yanımda bir marşutka duruyor ve içinden koreli bir turist iniyor. Biraz sohbet ediyoruz.
  Biraz ilerleyince büyük bir iş hanı görüyorum. Buralarda bunlara ticaret merkezi deniyor. Önünde polisler duruyor. İçeri girmek istiyorum kapalı işareti yapıyorlar. Tarzanca ne istiyorsun diyorlar. Telefonumun şarj kısmını göstererek kablo diyorum. Bana içeri gir, sağ tarafta ilerle işareti yapıyorlar. İçeri girdiğimde tüm dükkanlar kapalı ama samsung mağazasında bir kişi var. Şarj kablosu diyorum. yok cevabını ingilizce veriyor.
Ya kısmet diyerek tekrar düşüyorum yollara. Yanımdan geçen bir araç üstüme su sıçratıyor. Üstümdeki panço benii koruyor. Biraz daha ilerleyip ana caddeye çıkınca kaldırım kenarında bisiklet yolu görüyorum. Ama kaldırım üstünde yaptıkları için, her sokak kesişmesinde yükselip alçalıyor. Buda beni rahatsız etti yolda sürmeye devam ettim.
 Fotoğraf için durduğumda yanımdan geçen biri Türkiye diye bağırdı ve el salladı. Herhangi bir işaret olmamasına rağmen Türkiye'yi nerden buldu diye düşünürken adam uzaklaştı. Bir kaç dakika sonra adamla Akhaltsikhe'de muhabbet ettiğimiz aklıma geldi. Telefonum çalıyor. Açınca Batum'da rehberlik yapan İbrahim hoca'nın aradığını anlıyorum. Ne haldesin diyor. İyiyim Kutaisi'deyim. Gece kalacak bir yer bakıyorum. Bagrati kilisesine gitmemi tembihliyor.Tamam sonra görüşürüz diyor.


 Kutaisi şehrinin merkezine az kala ufak bir rampa çıkıyorum. 80 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim çok yaşlı bir kadının belediye elbisesi ile sokakta temizlik yaptığını görüyorum. Şehirlerde yaşamın zor olduğu ve akraba bağlarının pek sıkı olmadığının kanıtı olabilir miydi acaba.? 
 Devam ediyorum. Şehrin meydanına giriyorum. Çok geniş bu meydanda alışveriş merkezi ve tiyatro binası var. İlerleyip hostel soruyorum. Gergeti sokağını gösteriyorlar. Gergeti sokağına girip taş döşeli sokaktan zorlanarak rampayı çıktım. Genç bir kıza hostel diyorum. Beni hostele doğru götürürken, yoldaki adamlar nereye gittiğimizi sordu. Hostel deyince geride kalan, sağ taraftaki sokağı gösterdiler.
  Sokağa girip az ilerleyince Gelati Hotel'i görüyorum. Bu tesadüfe bak, daha önce bisikletleri ile tur yapan Orhan Kılıç'ın kaldığı Gelati Hotele geldiğimi anlıyorum.
  Bisikletimi dışarıda bırakıp içeri giriyorum. Hotel'in sahibesi Lucy(Ruslar Luta diyor) beni karşılıyor. Oda kahvaltı 40 Gel diyor. İki gece kalacağımı söyleyerek 30 Gel'e anlaşıyoruz. Ofis kısmına geçiyoruz, konaklama kayıtımı yapıyorlar. Bu arada şarj kablosu soruyorum. Lucy'nin eşi David, Lucy'e kutuların içinde kablo olacağını söylüyor. Lucy uzun bir şarj kablosu buluyor ve bana veriyor. Bisikletimi bahçeye bırakıp lazım olan eşyalarımı yanıma alıp odama çıkıyorum. Odalar iki yataklı ve temiz.
  Akşam yemeği için yanımdaki yumurtaları pişirmek istiyorum. Yumurtaların bozulduğunu anlıyorum. Lucy'den yumurta istiyorum. Tavada yumurta yapıp, domatesle beraber yiyorum. Tavayı ve tabakları yıkamak için lavabodaki süngeri kullanmak istediğimde süngerde çok ağır bir koku alıyorum. Domuz yağımı acaba diyerek, çantamdaki süngeri getirip kullanıyorum. Lucy yarın bagrati kilisesine gitmemi tavsiye ediyor. Biraz sohbet edip uyumaya odama gidiyorum. İnternet bağlantısı hızlı ama devamlı kesiliyor. Saat 24:00 civarında uyuyorum.



Pedallayarak Gürcistan Devam Ediyor.



Önceki günkü yazım için buraya                           Sonraki Günkü yazım için buraya Tıklayabilirsiniz. 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder